Konya’da Gezilecek Yerler: Mevlana’nın Şehrini Birlikte Keşfedelim

Anadolu’nun tam kalbinde yer alan Konya, hem derin tarihiyle hem de manevi atmosferiyle ziyaretçilerini etkileyen özel bir şehir. Yüzyıllar boyunca Selçuklu Devleti’nin başkenti olarak anılan Konya, sadece mimari eserleriyle değil, Mevlana Celaleddin Rumi’nin sevgi ve hoşgörü felsefesiyle de ünlü. Bu kente adım attığınızda, Mevlana’nın öğretisiyle yoğrulmuş bir yaşam tarzını, tarihi zenginliklerle iç içe yaşarsınız.

Mevlana Müzesi’nin turkuaz kubbesi altında yürürken, sadece Mevlana’nın felsefesini değil, o dönemin manevi atmosferini de hissedersiniz. Alaeddin Tepesi’ne çıktığınızda, Selçuklu Devleti’nin görkemli geçmişine tanıklık edebilir, bu medeniyetin izlerini şehrin her köşesinde görebilirsiniz. Konya’nın taş sokaklarında dolaşırken, sizi tarihle buluşturacak sayısız eser karşınıza çıkar: İnce Minareli Medrese’nin ince işçilikle bezenmiş zarif detayları ve Karatay Medresesi’nin göz kamaştırıcı çinileri bunlardan sadece birkaçıdır.

Konya’nın büyüleyici atmosferi tarihi kadar doğasında da kendini gösterir. Tropikal Kelebek Bahçesi’nde doğanın renkli dünyasını keşfedebilir, Sille’nin tarihi taş evlerinde adeta zaman yolculuğuna çıkabilirsiniz. Ayrıca, Kyoto Japon Bahçesi’nde Asya’nın uzak kültürlerinin huzurunu bulabilir, doğanın dinginliğiyle buluşabilirsiniz.

Bu rehberde Konya’nın en önemli yerlerini sizin için derledik. Her biri kendine has bir hikâyeye sahip bu noktalara gelin birlikte göz atalım ve bu kadim şehrin saklı güzelliklerini keşfetmeye başlayalım.


Mevlana Müzesi

Konya’nın tam kalbinde yer alan Mevlana Müzesi, sadece bir müze değil, aynı zamanda derin bir manevi yolculuğa çıkabileceğiniz özel bir mekan. 13. yüzyılın büyük mutasavvıfı ve şairi Mevlana Celaleddin Rumi’nin türbesine ev sahipliği yapan bu müze, hem Mevlana’nın felsefesine hem de tarihine dokunabileceğiniz bir yer olarak dikkat çekiyor. İlk olarak Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi olan bu alan, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlana’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’e hediye edilmiş. Mevlana’nın 1273’teki vefatından sonra, bu topraklarda türbesi inşa edilerek zamanla büyütülmüş ve günümüzdeki haline ulaşmıştır.

1926 yılında Atatürk’ün girişimiyle “Konya Asar-ı Atika Müzesi” olarak açılan bu yer, 1954’te Mevlana Müzesi adını alarak hem yerli hem de yabancı ziyaretçilere açılmıştır. Mevlevi tarikatının merkezi olan bu müze, Mevlana’nın öğretisini ve derin felsefesini canlı tutmaya devam ederken, semahane, derviş hücreleri, şadırvan gibi pek çok tarihi yapıyı da barındırıyor.

Müzenin en dikkat çekici noktası, “Kubbe-i Harda” yani Yeşil Kubbe altında yer alan Mevlana’nın türbesi. Bu kubbenin altında Mevlana’nın yanı sıra babası Bahaeddin Veled ve oğlu Sultan Veled’in mezarları da bulunur. İçerde, Selçuklu dönemine ait ahşap işçiliğinin en nadide örneklerinden biri olan Mevlana’nın sandukası yer alır. Türbenin kapısındaki zarif Selçuklu motifleri ve Farsça yazılar, tarihi detaylarıyla ziyaretçileri büyüler.

Müze, Mevlevi tarikatına ait pek çok değerli eseri de sergiliyor. El yazmaları, müzik aletleri ve Mevlana’ya ait kişisel eşyalar arasında dolaşırken, Mevlevi kültürünün derinliğini keşfetme fırsatına sahip oluyorsunuz. 2019 yılında Türkiye’nin en çok ziyaret edilen müzesi olan Mevlana Müzesi, her yıl milyonlarca ziyaretçiye kapılarını açıyor.

Konya’nın Karatay ilçesinde yer alan bu büyüleyici müze, haftanın her günü 09:00-19:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor ve giriş ücretsiz. Sesli rehberlik hizmeti alarak, Mevlana’nın mistik dünyasını ve felsefesini daha yakından tanıyabilirsiniz. Mevlana Müzesi, sadece bir gezi değil, aynı zamanda manevi dünyanıza dokunan unutulmaz bir deneyim olacak.

Karatay Medresesi

Konya’nın kültürel zenginlikleri arasında önemli bir yere sahip olan Karatay Medresesi, Selçuklu mimarisinin en zarif ve etkileyici örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. 1251 yılında, II. İzzeddin Keykavus döneminde, Emir Celaleddin Karatay tarafından inşa edilen bu medrese, sadece bir eğitim merkezi değil, aynı zamanda Selçuklu sanatının ince işçiliğiyle göz kamaştıran bir mimari başyapıt. Alaeddin Tepesi’nin eteklerinde, İnce Minare Medresesi ve Alaeddin Camii gibi diğer önemli yapılarla çevrili olan Karatay Medresesi, Selçuklu döneminin mimari anlayışını yansıtan nadide bir yapı.

Medresenin giriş kapısı, siyah ve beyaz taşlarla bezenmiş muhteşem bir taş işçiliğine sahip. Bu kapı, Suriye etkilerini taşıyan detaylarıyla dikkat çekiyor ve Selçuklu sanatının zarafetini yansıtıyor. Kapının üzerinde yer alan mukarnas nişleri ve çok renkli taş süslemeleri, döneminin estetik anlayışını adeta somutlaştırıyor. Medreseye adım attığınızda, geniş bir avlu ve onun üzerine zarif bir kubbe sizi karşılıyor. Kubbede yer alan oculus (göz) detayı, yağmur sularının toplandığı bir havuzun üzerinde yükselerek medreseye özgün bir hava katıyor.

Karatay Medresesi’nin içi, dışı kadar etkileyici. Siyah, beyaz ve turkuaz tonlarının hakim olduğu çini işçiliği, Selçuklu sanatının zirvesini temsil ediyor. Kare planlı odadan yuvarlak kubbeye geçiş, Türk üçgenleriyle sağlanırken, merkezi avluda bulunan havuz, ders çalışan öğrenciler için huzur veren bir ortam yaratıyor. Bu alanın ince çini süslemeleri, Selçuklu çini sanatının en nadide örneklerini barındırıyor.

1955 yılına kadar bir eğitim kurumu olarak hizmet veren Karatay Medresesi, daha sonra çini eserlerin sergilendiği bir müze haline getirilmiştir. Bugün Karatay Çini Eserler Müzesi olarak bilinen bu yapı, Selçuklu dönemi seramikleri, el yazmaları ve çeşitli sanat eserlerini ziyaretçilerine sunuyor. Konya’nın en önemli turistik duraklarından biri olan bu müze, tarihin ve sanatın iç içe geçtiği büyülü bir atmosfer sunuyor.

Karatay Medresesi, Konya’nın Karatay ilçesinde, Ferhuniye Mahallesi’nde yer alıyor ve haftanın her günü ziyaretçilere açık. Sabah 09:00 ile akşam 17:00 saatleri arasında bu eşsiz yapıyı ziyaret edebilir, Selçuklu mimarisi ve sanatının zarafetini yakından görebilirsiniz.

Eğer Selçuklu döneminin sanatsal inceliklerini ve tarihi dokusunu keşfetmek istiyorsanız, Karatay Medresesi’ni mutlaka gezi rotanıza ekleyin.

İnce Minareli Medrese

Konya’nın merkezinde, Selçuklu döneminin estetik anlayışını ve zarafetini yansıtan nadide bir yapı olan İnce Minareli Medrese, görenleri adeta bir tarih yolculuğuna çıkarıyor. 1264 yılında, Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus döneminde Vezir Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından inşa edilen bu medrese, ilk olarak hadis ilmi eğitimi veren bir kurum olarak kullanılmış. Günümüzde ise taş ve ahşap eserlerin sergilendiği bir müze olarak ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.

Adını, zarif ve ince yapılı minaresinden alan medrese, ne yazık ki 1901 yılında bir yıldırım düşmesi sonucu bu minaresinin büyük kısmını kaybetmiş. Ancak minarenin alt bölümü hala ayakta ve sırlı tuğlalarla süslü gövdesi, Selçuklu mimarisinin inceliklerini gözler önüne seriyor. Geometrik desenler ve tuğla işlemeleriyle minare, kaybettiği kısmına rağmen büyüleyici bir görünüm sunmaya devam ediyor.

Medresenin belki de en dikkat çekici kısmı, görkemli giriş kapısıdır. Taş işçiliğinin zirveye ulaştığı bu kapı, Kur’an’dan alınan ayetler ve Selçuklu süslemeleriyle bezeli. Kapının üzerinde yer alan kabartmalar ve ince geometrik desenler, ziyaretçileri adeta başka bir dünyaya davet edercesine içeri çekiyor. Kapıdan adım attığınız anda, sizi merkezi bir avlu karşılıyor. Avlunun ortasındaki su havuzu, kubbenin altında huzur dolu bir atmosfer yaratıyor. Bu dingin ortam, medrese yıllarında burada yapılan dersler ve tartışmalar için anlamlı bir arka plan sağlamış.

Medresenin içinde yer alan sergilerde, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait taş ve ahşap eserler özenle sergileniyor. Oymalı cami kapıları, mermer paneller ve zengin süslemelerle bezeli eserler arasında dikkat çeken unsurlar, Selçuklu sanatının sembolleri olan çift başlı kartallar, aslanlar, melekler ve fil figürleridir. Her bir parça, Selçuklu döneminin sanatsal zarafetini ve inanç dünyasını yansıtan birer hazine niteliğinde.

İnce Minareli Medrese, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda Selçuklu sanatının ruhunu yansıtan büyüleyici bir yapıdır.

Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi

Konya’nın ruhani atmosferini derinlemesine hissedebileceğiniz Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi, Mevlana Celaleddin Rumi’nin yaşamındaki en önemli figürlerden biri olan Şems-i Tebrizi’ye adanmıştır. Şehrin merkezinde, Şems Parkı’nın içinde huzurla duran bu yapı, ziyaretçilerine mistik bir hava sunar. 13. yüzyıla dayanan yapısı, zaman içinde restore edilmiş ve bugün hâlâ manevi bir çekim noktası olarak Konya’yı ziyaret edenlerin uğrak yerlerinden biri olmuştur.

Camii, mimari olarak sade ama etkileyici bir yapıya sahip. İç mekanında göz alıcı bir detay olmasa da tavanındaki geometrik motifler, sadelik içinde zarafeti simgeliyor. Türbeye açılan ahşap kemerli geçit, hem basit hem de derin bir atmosfer yaratıyor. Türbenin altında bulunan mumyalık, eskiden kuyu olduğu düşünülen bir alan. Gövdesi taşla, külah kısmı ise tuğladan yapılmış olan bu yapı, son tamiratlarla bir miktar değişime uğrasa da orijinal ruhunu korumaya devam ediyor.

Şems-i Tebrizi, Mevlana’nın hayatında çok büyük bir dönüşüme sebep olan ruhani bir yol arkadaşıydı. Mevlana’nın öğretisindeki hoşgörü ve sevgi anlayışının gelişiminde Şems’in etkisi büyüktü. Türbenin Şems’in naaşını barındırdığına inanılıyor ve bu inanç, burayı Mevlana Müzesi’nden sonra Konya’da en çok ziyaret edilen yerlerden biri haline getiriyor.

Bu manevi mekanı ziyaret etmek, sadece Şems’in huzur dolu dünyasına dokunmakla kalmaz, aynı zamanda Mevlana’nın mistik yolculuğuna dair derin bir anlayış kazandırır.

Sırçalı Medrese

Konya’nın tarihî sokaklarında gezinti yaparken, karşınıza çıkacak en etkileyici yapılardan biri olan Sırçalı Medrese, Selçuklu döneminin zarif mimarisini gözler önüne seren adeta bir açık hava müzesi gibi. 1242 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Emir Bedreddin Muslih tarafından inşa edilen bu yapı, dönemin eğitim merkezi olarak önemli bir rol oynamış. “Sırçalı” adını, iç mekanını süsleyen ışıl ışıl parlayan mavi ve koyu yeşil sırlı mozaiklerden almış. Bu renkli süslemeler, medreseye bir sanat eseri havası katıyor.

Medresenin en çarpıcı bölümü, kesinlikle görkemli giriş kapısı. Selçuklu taş işçiliğinin en zarif detaylarını sergileyen bu kapı, Kuran’dan surelerle ve karmaşık geometrik motiflerle süslenmiş. Kapıdan adımınızı attığınızda, geniş ve sakin bir avluyla karşılaşıyorsunuz. Avluyu çevreleyen revaklar ve öğrenci odaları, geçmişte buranın canlı bir eğitim merkezi olduğunu anımsatıyor. Bu odalarda zamanında öğrenciler barınır, medresenin manevi atmosferinde ders çalışırlarmış.

Ana eyvanın iki yanında bulunan kubbeli odalar, soğuk kış günlerinde derslerin rahatça yapılabilmesi için kışlık dershaneler olarak tasarlanmış. Medresenin en görkemli kısmı olan ana eyvan, göz alıcı çini mozaikleri ve Kuran’dan alınan ayetlerle dikkat çekiyor. Bu süslemeler, mekânın ruhani yapısını ve tarihî dokusunu güçlendiriyor.

1924 yılına kadar eğitim kurumu olarak hizmet veren Sırçalı Medrese, zaman içinde çeşitli restorasyonlar geçirmiş. 1988-1990 yılları arasında kapsamlı bir restorasyonun ardından Mezar Anıtları Müzesi olarak kapılarını tekrar açmış. Bahçesinde Bizans dönemine ait katakomplar ve Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşları sergileniyor. Ziyaretçilere tarihî bir yolculuk sunan bu mekan, Konya’nın zengin kültürel mirasına tanıklık etmek isteyenler için eşsiz bir durak.

Çatalhöyük

Konya’nın güneydoğusunda, insanlık tarihinin derin izlerini taşıyan Çatalhöyük, yaklaşık 9 bin yıl öncesine dayanan köklü geçmişiyle büyüleyici bir Neolitik yerleşim alanı. Bu antik yerleşim, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan yerleşik hayata geçişin ve tarımın ilk izlerini barındırıyor.

Çatalhöyük, Doğu ve Batı olarak iki ayrı höyükten oluşuyor. Doğu höyüğünde yapılan kazılar, M.Ö. 7400-6200 yıllarına uzanan 18 farklı yerleşim katmanını gün yüzüne çıkarmış. Her katman, Neolitik dönemin farklı evrelerine dair önemli bilgiler sunuyor. Batı höyüğü ise, Kalkolitik döneme ait kalıntılar barındırıyor ve bu, yerleşimin zaman içinde nasıl evrildiğini göstermesi açısından büyük önem taşıyor.

Çatalhöyük’ün mimarisi, dönemin toplum yapısını ve yaşam tarzını gözler önüne seren eşsiz detaylar barındırıyor. Evlere girişlerin çatılardan yapıldığı bu yerleşim, adeta bir “bal peteği” görünümü sunuyor. Genellikle tek odalı evlerin içinde oturma platformları, ocaklar ve depolama alanları bulunuyor. O dönem insanları, ölülerini evlerinin tabanına gömerken, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi ritüellerle yaşamın bir parçası haline getirmişler.

Dönemin sosyal ve dini yaşamını yansıtan duvar resimleri ve kabartmalar da Çatalhöyük’ün zenginliğini gözler önüne seriyor. Av sahneleri, boğa başları ve tanrıça figürleriyle bezeli bu duvarlar, tarihin o dönemine dair bize çok şey anlatıyor. Özellikle “Çatalhöyük Volkanı” olarak bilinen ve şehri bir volkanik patlamanın arka planında gösteren duvar resmi, dünyanın bilinen ilk haritası olarak kabul ediliyor.

Çatalhöyük’ü ziyaret etmek isterseniz, Konya’nın yaklaşık 60 kilometre doğusunda yer alan bu arkeolojik alan, sizi Neolitik dönemin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkaracak. Ziyaretçi merkezinde, kazı alanının yeniden inşa edilmiş bir örneğini görebilir ve Çatalhöyük halkının günlük yaşamına dair sergilere göz atabilirsiniz. Ayrıca burada bulunan birçok eser, Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte.

Bu antik yerleşim, sadece arkeolojik değeriyle değil, aynı zamanda Neolitik dönemin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısına dair sunduğu eşsiz bilgilerle de öne çıkıyor. Çatalhöyük’ü ziyaret ettiğinizde, insanlığın binlerce yıl önce attığı ilk adımları hissetme fırsatı bulacaksınız.

Konya Tropikal Kelebek Bahçesi

Konya’nın Selçuklu ilçesinde yer alan Tropikal Kelebek Bahçesi, ziyaretçilerini büyüleyici bir atmosfere davet ediyor. 2015 yılında açılan bu etkileyici alan, Avrupa’nın en büyük tropikal kelebek uçuş alanına sahip olmasıyla öne çıkıyor. 7.600 metrekarelik bir alanda yer alan bahçe, 2.000 metrekarelik geniş uçuş alanında 60’tan fazla kelebek türünü ağırlıyor. Renk cümbüşü içindeki kelebeklerin etrafında, tropikal bitkilerin sunduğu doğanın en güzel örneklerini gözlemlemek mümkün. Bu ortam, sadece kelebekler için değil, aynı zamanda ziyaretçilerin keyifli bir doğa deneyimi yaşaması için de ideal.

Bahçeye adım attığınızda, sizi tropikal iklimin sıcaklığı karşılıyor. Nemli hava, rengarenk kelebeklerin özgürce uçtuğu bu özel iklimde, bitki ve kelebek türlerinin doğal yaşamlarına en yakın koşullarda yaşamalarını sağlıyor. Kelebeklerin yaşam döngüsüne tanıklık edebilir, bir kelebeğin yumurtadan çıkıp, büyüyüp, rengarenk kanatlarıyla uçmaya başlamasını gözlemleyebilirsiniz. Özellikle çocuklar için hem eğitici hem de büyüleyici bir deneyim sunan bu bahçe, doğanın gizemli döngüsünü yakından keşfetme fırsatı sunuyor.

Bahçedeki kelebek türlerinden bazıları, göz alıcı detaylarıyla dikkat çekiyor. Baykuş Kelebeği’nin (Caligo memnon) kanatlarının alt yüzeyindeki göz benzeri desenler, Cam Kanatlı Kelebek’in (Greta oto) şeffaf ve zarif kanatları ve Mavi Morpho’nun (Morpho peleides) parlak mavi rengi, doğanın sunduğu güzelliklerin en iyi örneklerinden. Bu türlerin her biri, bahçede özgürce süzülerek ziyaretçilere eşsiz bir görsel şölen sunuyor.

Tropikal kelebeklerle sınırlı kalmayan bu bahçe, aynı zamanda tropikal bitkiler ve çeşitli böcek türlerine de ev sahipliği yapıyor. Bahçede yer alan bilgilendirme panoları ve rehberler aracılığıyla bu canlılar hakkında daha fazla bilgi edinip, tropikal dünyaya dair keşiflerde bulunabilirsiniz. Kelebekler ve tropikal bitkilerin sunduğu bu benzersiz deneyim, Konya Tropikal Kelebek Bahçesi’ni her yaştan doğasever için ideal bir destinasyon haline getiriyor.

Alaaddin Tepesi

Konya’nın kalbinde yükselen Alaaddin Tepesi, hem tarihi dokusu hem de doğal güzellikleriyle öne çıkan özel bir yerdir. Şehrin düz arazisinde yükselen bu tepe, geçmişten günümüze pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden izler taşımaktadır. Alaaddin Keykubad’ın adını taşıyan tepe, adeta şehrin tarihine açılan bir pencere gibidir.

Tepenin zirvesinde bulunan Alaaddin Camii, 12. yüzyılda inşa edilmiş ve Selçuklu mimarisinin zarif detaylarını yansıtan bir yapıdır. Bu cami, Selçuklu sultanlarının ibadet yeri olarak hizmet vermiş, avlusunda yer alan sekiz Selçuklu Sultanı’nın türbeleriyle dönemin mimari zenginliğini gözler önüne sermektedir. 2014 yılında yapılan restorasyon çalışmalarıyla yenilenen cami, bugün de ziyaretçilerini tarihin derinliklerine götürmeye devam ediyor.

Alaaddin Tepesi’nde gezerken yalnızca Selçuklu eserleriyle değil, Osmanlı dönemine ait izlerle de karşılaşırsınız. Tepenin doğu tarafında yer alan mermer çeşme, 1908 yılında Konya Valisi Ferit Paşa tarafından yaptırılmış olup, Osmanlı mimarisinin zarafetini sergiler. Ayrıca, tepenin çevresindeki yürüyüş yolları ve yeşil alanlar, ziyaretçilere hem dinlenme hem de şehrin tarihi atmosferini hissetme imkânı sunar.

Bugün Alaaddin Tepesi, Konya halkı ve ziyaretçiler için popüler bir mesire yeri olarak öne çıkmaktadır. Tepenin yeşil alanlarında yürüyüş yapabilir, tarihî dokuyu hissedebilir ve şehrin manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Geçmişle bugünü bir araya getiren bu tepe, Konya’nın ruhunu anlamak isteyen herkes için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir durak.

Konya Arkeoloji Müzesi

Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Konya Arkeoloji Müzesi, Türkiye’nin en eski arkeoloji müzelerinden biri olarak tarihin derinliklerine inmek isteyen ziyaretçilerini ağırlıyor. 1901 yılında kurulan müze, 1962’de şu anki yerine taşındı ve o günden bu yana Neolitik dönemden Bizans’a kadar uzanan geniş koleksiyonuyla bölgenin zengin tarihine ışık tutuyor.

Müzenin en dikkat çeken bölümlerinden biri, Çatalhöyük’ten çıkarılan eserlerin sergilendiği alan. Burada, taş ve kemikten yapılmış ok uçları, hançerler, aynalar, taş baltalar ve kadın süs eşyaları gibi Neolitik dönemin gündelik yaşamına dair pek çok parça yer alıyor. Ayrıca, Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3000-1950) ait parlak cilalı terracotta kaplar, ağırlıklar ve çıngıraklar da ziyaretçilerin ilgisini çeken diğer değerli eserler arasında.

Orta Tunç Çağı’ndan (M.Ö. 1950-1750) gelen eserler arasında ise Konya Karahöyük kazılarında bulunan hayvan figürlü kaplar, üzüm salkımı biçimindeki kandiller, bronz baltalar ve silindir mühürler yer alıyor. Her biri, dönemin sanat anlayışını ve gündelik yaşamını yansıtan benzersiz parçalar. Demir Çağı (M.Ö. 8.-6. yüzyıllar) eserleri arasında da Alaaddin Tepesi ve Kıcıkışla höyüğünden çıkarılan Frig dönemine ait boyalı kaplar dikkat çekiyor, dönemin estetik anlayışını gözler önüne seriyor.

Roma dönemi (M.Ö. 30-M.S. 395) sergi salonu ise altı büyük lahitle oldukça etkileyici. Bunlar arasında en çarpıcı olanı, Yunuslar Köyü’nde bulunan ve Herakles’in on iki görevini tasvir eden Herakles Lahdi. Ayrıca, Roma dönemine ait Poseidon heykeli, Afrodit figürleri, parfüm şişeleri ve bronz tanrı figürleri de bu salonda sergileniyor ve dönemin günlük yaşamına dair detaylar sunuyor.

Bizans dönemine ait eserler ise Sille ve Çumra’daki kilise kazılarından çıkarılan taban mozaikleri, bronz kapı tokmakları, haçlar ve ok uçlarını içeriyor. Müzenin ön bahçesi ise, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, sütunlar, mezar stelleri ve lahitlerle dolu; adeta bir açık hava sergisi niteliğinde.

Konya Arkeoloji Müzesi, Neolitik dönemden Bizans’a kadar uzanan zengin koleksiyonuyla, Konya’nın tarih öncesi dönemlerinden bugüne kadar süregelen derin tarihini keşfetmek isteyenler için benzersiz bir deneyim sunuyor. Burada, tarihin sayfaları arasında dolaşırken Anadolu’nun bu köklü şehrinin geçmişine tanıklık edebilirsiniz.

Aziziye Camii

Konya’nın Karatay ilçesinde yer alan Aziziye Camii, hem tarihi geçmişi hem de benzersiz mimarisiyle dikkat çeken bir yapı. İlk olarak 1671-1676 yılları arasında Damat Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış, ancak 1867’de büyük bir yangında tamamen harap olmuştur. Bugünkü hali ise, 1874 yılında Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından yeniden inşa ettirilmiş ve o zamandan beri Konya’nın en görkemli camilerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.

Aziziye Camii, geç Osmanlı dönemi mimarisinin en zarif örneklerinden biri. Barok ve geleneksel Osmanlı mimari unsurlarını ustalıkla bir araya getiren cami, özellikle büyük pencereleri ve göz alıcı taş işçiliğiyle öne çıkıyor. Caminin ana girişindeki ince taş işçiliği ve detaylı süslemeler, sanat tarihi açısından oldukça önemli. İçerisine adım attığınızda ise geniş ve ferah bir ibadet alanıyla karşılaşıyorsunuz, bu da camiyi daha da etkileyici kılıyor.

Konya’nın çarşısının kalbinde yer aldığı için Aziziye Camii’ne ulaşmak oldukça kolay. Hem mistik atmosferi hem de zarif mimarisiyle, şehri gezerken mutlaka uğranması gereken yerlerden biri. Ayrıca, camiyi ziyaret ettiğinizde, hemen yakındaki Mevlana Türbesi ve diğer tarihi yerleri de gezmeyi ihmal etmeyin; Konya’nın derin tarihini daha da yakından hissedebilirsiniz.

Sille Köyü

Konya’nın Selçuklu ilçesine bağlı tarihi Sille Köyü, 5000 yıllık geçmişiyle adeta bir zaman yolculuğu sunuyor. Friglerden başlayıp Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bu köy, zengin kültürel mirasıyla büyüleyici bir durak. Konya şehir merkezine sadece 8 kilometre uzaklıkta bulunan Sille, tarihin derin izlerini günümüze taşıyan, özel bir yerleşim yeri olarak öne çıkıyor.

Sille’nin en önemli yapılarından biri olan Aya-Elena Kilisesi, MS 327 yılında Bizans İmparatoru I. Konstantin’in annesi Helena tarafından inşa ettirilmiş. Kudüs’e yaptığı hac yolculuğu sırasında Konya’ya uğrayan Helena, Hristiyanlık öncesine ait tapınakları görüp etkilenmiş ve burada bir kilise yaptırma kararı almış. Bu tarihi kilise, çeşitli dönemlerde onarılarak günümüze kadar ulaşmayı başarmış nadide bir yapı.

Sille’nin tarihi zenginlikleri sadece Aya-Elena Kilisesi ile sınırlı değil. Köyde ayrıca Süt Kilisesi, Sille Şapeli (günümüzde Zaman Müzesi), Sille Çay Camii ve Sille Mağaraları da bulunuyor. Zaman Müzesi, Selçuklu Belediyesi tarafından restore edilen Süt Şapeli’nde kurulmuş ve Osmanlı ile Cumhuriyet dönemine ait nadide saat ve takvim örneklerini sergiliyor. Her köşesi tarihle dolu bu müze, geçmişin izlerini sürmek isteyen ziyaretçiler için kaçırılmayacak bir nokta.

Sille’nin dar ve kıvrımlı sokaklarında yürürken, geleneksel Sille evlerinin mimari güzellikleri ve taş işçiliği sizi etkisi altına alacak. Sille Barajı ve çevresindeki doğa yürüyüşü rotaları ise hem tarih hem de doğayla iç içe huzur dolu anlar sunuyor. Köydeki mum atölyesi de mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden. El yapımı mumlarıyla dikkat çeken bu atölye, bölgenin el sanatları ve kültürel zenginliğini yaşatmaya devam ediyor.

Konya Bilim Merkezi

Konya’nın Selçuklu ilçesinde yer alan Konya Bilim Merkezi, bilim ve teknolojiyi merak edenler için bir keşif dünyası sunuyor. 2014 yılında, Türkiye’nin ilk TÜBİTAK destekli bilim merkezi olarak kapılarını açan bu modern tesis, ziyaretçilerine bilimin büyüleyici dünyasına adım atma fırsatı veriyor. 235 adet sergi ünitesi ile bilim ve teknolojiye dair geniş bir yelpazede bilgi sunan merkez, özellikle gençleri bu alanlara yönlendirmek ve meraklarını pekiştirmek amacıyla tasarlanmış.

Merkezin en dikkat çekici bölümlerinden biri olan planetaryum, 360 derece görüntü ve yüksek çözünürlüklü projeksiyon sistemiyle evrenin derinliklerine büyüleyici bir yolculuk sunuyor. Bu eşsiz deneyim, ziyaretçilere yıldızları, gezegenleri ve galaksileri yakından keşfetme fırsatı tanıyor. Ayrıca, merkezde yer alan atölyeler ve laboratuvarlar, farklı yaş gruplarına yönelik pratik bilim etkinlikleriyle dolup taşıyor.

Konya Bilim Merkezi, yıl boyunca farklı konularda geçici sergilere de ev sahipliği yapıyor. Bu sergiler, bilim ve teknoloji alanındaki en son gelişmeleri ve yenilikleri ziyaretçilerine sunuyor. Merkezin düzenlediği bilim şenlikleri ve festivaller, ailelerin birlikte keyifli vakit geçirebileceği etkinliklerle dolu. Her yaştan ziyaretçi, burada bilimi eğlenceli ve interaktif bir şekilde öğrenmenin tadını çıkarabiliyor.

Konya Bilim Merkezi’ne ulaşım da oldukça kolay. Konya şehir merkezinden yaklaşık 16 km uzaklıkta, Selçuklu ilçesindeki Büyükkayacık Mahallesi’nde yer alıyor. Eğer siz de bilimin büyülü dünyasında bir yolculuğa çıkmak ve bu keşif dolu merkezin sunduğu deneyimleri yaşamak isterseniz, Konya Bilim Merkezi sizin için mükemmel bir durak.

Konya Etnografya Müzesi

Konya’nın merkezinde, Meram ilçesinde yer alan Konya Etnografya Müzesi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin zengin kültürel mirasını keşfetmek isteyenler için adeta bir zaman yolculuğu sunuyor. 1975 yılında kapılarını açan bu müze, Konya’nın tarihi dokusunu ve geleneksel el sanatlarını yakından tanıma fırsatı sunan bir hazine niteliğinde.

Müzenin giriş katında, Dr. Mehmet Önder Konferans Salonu ve teşhir salonu bulunuyor. Bu salonda, Konya ve çevresine ait geleneksel Türk el sanatlarının en güzel örnekleri sergileniyor. Alt katta ise, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait nadir halı örneklerinin sergilendiği halı bölümü yer alıyor. Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Konya Alaeddin Camii ve Mevlana Dergahı’ndan gelen bu halılar, tarih boyunca bu topraklarda dokunan el emeğinin ve sanatın izlerini taşıyor.

Müzenin koleksiyonunda ayrıca, madenî anahtarlar ve kilitler, bakır ve pirinçten yapılmış mutfak kapları, gümüş ve pirinçten şamdanlar gibi zengin bir çeşitlilik bulunuyor. Ahşap ve madeni malzemelerden yapılmış kahve takımları ve tesbih koleksiyonları, dönemin gündelik yaşamına dair ipuçları veriyor. Osmanlı dönemine ait hat sanatı örnekleri, Kur’an-ı Kerim ve el yazmaları da müzenin dikkat çeken parçaları arasında yer alıyor. Ayrıca, ateşli ve ateşsiz silahlar, kılıçlar, kamalar ve oklar gibi tarihi eserler de ziyaretçileri bekliyor.

Sahip Ata Külliyesi

Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Sahip Ata Külliyesi, Selçuklu mimarisinin en dikkat çekici örneklerinden biridir. 1258-1285 yılları arasında, Sultan II. İzzettin Keykavus döneminde Selçuklu veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından inşa edilen bu külliye, cami, türbe, hankâh (tekke), hamam ve çeşmeden oluşan büyük bir komplekstir.

Külliyenin merkezinde yer alan Sahip Ata Camii, 1258 yılında yapılmış ve Selçuklu mimarisinin zarafetini en iyi şekilde yansıtan eserlerden biridir. 1871 yılında yıldırım düşmesi sonucu hasar görmüş olsa da, yapılan özenli restorasyonlarla günümüzdeki haline kavuşmuştur. Caminin en dikkat çekici özelliklerinden biri, taş işçiliğinin adeta bir sanat eseri gibi işlendiği görkemli taç kapısıdır. İçeri girdiğinizde ise, geometrik desenlerle bezenmiş mozaik çinilerle süslenmiş mihrabı hemen fark edersiniz.

Caminin hemen yanında bulunan türbe, Sahip Ata ve ailesine ait mezarları barındırır. Türbenin duvarlarını kaplayan göz alıcı turkuaz renkli altıgen çiniler ve mistik atmosferiyle dikkat çeken kubbesi, ziyaretçilerine büyüleyici bir deneyim sunar. Türbe, aynı zamanda Selçuklu dönemi çini sanatının en nadide örneklerini sergileyen bir müze niteliğindedir ve burada sergilenen eserler, ziyaretçilerini tarihin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarır.

Külliyenin içinde yer alan hankâh, 1279 yılında inşa edilmiş olup dervişlerin eğitim gördüğü ve ibadet ettikleri bir mekandır. İç kısmında mihrab ve çeşitli odalar bulunur. Bu yapı, hem mimarisi hem de sanatsal dokusuyla Selçuklu döneminin ruhunu yansıtan etkileyici bir yapıdır.

Külliyenin bir diğer önemli parçası olan hamam, erkekler ve kadınlar için ayrı bölümlerden oluşur. Erkekler bölümü kuzeyde, kadınlar bölümü ise güneyde yer almakta olup, her iki bölümde de kubbeler dikkat çeker. Bu büyük çift hamam, Selçuklu döneminin mimari geleneklerini gözler önüne seren en güzel örneklerden biridir.

Nasreddin Hoca Türbesi

Konya’nın Akşehir ilçesinde yer alan Nasreddin Hoca Türbesi, Türkiye’nin en sevilen mizah ustalarından biri olan Nasreddin Hoca’ya adanmış tarihi ve kültürel bir mekandır. 1208 yılında Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde doğan Nasreddin Hoca, 1284 yılında Akşehir’de hayata veda etmiştir. Onun anısını yaşatmak için 1284 yılında Akşehir Mezarlığı’nda inşa edilen bu türbe, Hoca’nın bilge mizah anlayışını günümüze taşıyan önemli bir duraktır.

Nasreddin Hoca Türbesi’nin mimarisi, Hoca’nın mizahi kişiliğini yansıtır nitelikte. Türbe, dekoratif kemerlerle birbirine bağlanan on iki destek üzerine oturan çokgen bir yapıyla çevrili. Üzerinde metal levhalarla kaplı piramidal bir külah bulunan türbe, oldukça farklı ve dikkat çekici bir tasarıma sahip. Türbenin ortasında yer alan, altı yuvarlak sütun üzerine oturtulmuş ve kubbe ile örtülü baldeken, hem zarif hem de sade bir atmosfer sunuyor.

Türbenin giriş kapısında, Nasreddin Hoca’nın ölüm tarihinin tersten yazıldığı bir kitabe bulunuyor. Hoca’nın ölüm tarihi Hicri 683 yılı (1284) olmasına rağmen, kitabe üzerinde mizahi bir detayla 386 olarak işlenmiş. Bu ince dokunuş, Hoca’nın felsefi mizah anlayışını yansıtan esprili bir nüans olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca türbenin iç kısmında yer alan “Dünyanın ortası burasıdır” yazısı da, Hoca’nın ünlü sözlerinden biri olarak ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.

Her yıl 5-10 Temmuz tarihleri arasında Akşehir’de düzenlenen Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri, Hoca’nın mirasını yaşatmak ve felsefesini gelecek nesillere aktarmak amacıyla yapılan etkinliklerden oluşuyor. Bu festivaller, hem yerli hem de yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekiyor ve Akşehir’i adeta bir kültür merkezi haline getiriyor.

Konya il merkezine yaklaşık 135 kilometre mesafede bulunan Nasreddin Hoca Türbesi, Akşehir Mezarlığı içerisinde yer alıyor. Türbeye ulaşmak oldukça kolay; Konya otogarından kalkan Akşehir minibüsleri ile türbeye rahatlıkla gidebilirsiniz. Özel aracınız varsa, keyifli bir yolculuk yaparak da bu tarihi mekanı keşfedebilirsiniz. Ziyaretiniz sırasında Nasreddin Hoca Türbesi’nin yanı sıra Akşehir’in diğer tarihi ve kültürel güzelliklerini de keşfetme fırsatını kaçırmayın.

Kelebekler Vadisi Çiçek Bahçesi

Konya’nın Selçuklu ilçesinde bulunan Kelebekler Vadisi, şehrin sakin ve huzurlu bir köşesi olarak öne çıkıyor. 2015 yılında açılan bu vadi, özellikle içerisinde yer alan Çiçek Bahçesi ile hem Konyalıların hem de ziyaretçilerin ilgi odağı haline gelmiş. Doğal güzelliklerle dolu bu alan, şehrin karmaşasından uzaklaşmak isteyenler için ideal bir yer.

Çiçek Bahçesi, yaklaşık 11.000 metrekarelik geniş bir alana yayılmış ve içinde 45 farklı türden 90 çeşit, toplamda 286 bin çiçek bulunuyor. Her mevsim farklı çiçeklerin açtığı bu bahçede, laleler, güller, sümbüller ve papatyalar gibi pek çok çiçekle karşılaşabilirsiniz. Bahar aylarında özellikle renklerin canlandığı bu dönemde bahçe, dinlendirici bir manzara sunuyor.

Bahçede sadece çiçekler değil, yürüyüş yolları, seyir alanları, kamelyalar ve çocuklar için oyun alanları da mevcut. Ziyaretçiler burada çiçeklerin keyfini çıkarırken aynı zamanda parkın diğer olanaklarından faydalanabiliyorlar. Fotoğraf çekmeyi sevenler için de Çiçek Bahçesi, güzel kareler yakalayabilecekleri bir ortam sunuyor.

Kelebekler Vadisi Çiçek Bahçesi, Konya’da doğayla baş başa kalmak ve güzel vakit geçirmek isteyenler için keyifli bir seçenek. Eğer biraz huzur arıyorsanız, burası size dingin bir gün sunabilir.

Konya Japon Kyoto Parkı

Konya’nın Selçuklu ilçesinde bulunan Japon Kyoto Parkı, Türk-Japon dostluğunun güzel bir simgesi olarak 2010 yılında açılmış. 36 bin metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük Japon bahçesi olan bu park, Konya’nın ortasında Japon kültürünün zarif estetiğini yaşatıyor. Konya Büyükşehir Belediyesi ve Kyoto Belediyesi’nin iş birliğiyle hayata geçirilen bu alan, doğayla iç içe bir huzur köşesi sunuyor.

Parkta, Japon bahçelerinin olmazsa olmazı pagodalar, pavilonlar, köprüler, göletler ve şelaleler yer alıyor. Bu yapılar, Japon mimarisinin doğayla uyumunu ve sade estetiğini yansıtıyor. Parkın içinde dolaşırken farklı manzaralarla karşılaşmak, ziyaretçilere huzurlu bir yürüyüş deneyimi sunuyor. Ayrıca, oturma alanları ve doğal bitki örtüsü, parkı ziyaret edenlere sakin ve dinlendirici bir ortam sağlıyor.

Parkta ayrıca KAFEM adlı bir restoran bulunuyor. Burada Japon ve Konya mutfağından lezzetleri bir arada bulabilirsiniz. Suşi gibi Japon mutfağının inceliklerini tadarken, Konya’nın ünlü etli ekmeğini de deneyimleme şansınız var. Hafta sonları sunulan açık büfe kahvaltı da oldukça popüler; parkın huzurlu atmosferinde güzel bir sabah geçirmek için harika bir seçenek.

Tuz Gölü

Konya’nın doğusunda uzanan ve Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü, sadece genişliğiyle değil, göz alıcı beyaz tuz tabakasıyla da büyüleyici bir manzara sunuyor. 1.665 kilometrekarelik alanıyla burası, gerçekten görülmeye değer bir doğa harikası. Ülkemizin tuz ihtiyacının %40’ını karşılayan bu göl, aynı zamanda ekonomiye de büyük katkı sağlıyor. Yani Tuz Gölü, sadece bir güzellik değil, aynı zamanda Türkiye’nin tuz deposu!

Tuz Gölü, Ankara, Konya ve Aksaray illerinin buluştuğu noktada, deniz seviyesinden 905 metre yüksekte yer alıyor. Göl çok sığ; derinliği genellikle 0,5 ile 1,5 metre arasında değişiyor. Yaz aylarında buharlaşma gölün yüzeyinde kalın bir tuz tabakası oluşturuyor ve bu beyaz örtü, yer yer 30 santimetreye kadar çıkabiliyor. Gölün bu hali, adeta bir tuz çölünde yürüyormuş hissi veriyor. Bu doğal zenginlik dikkatle toplanıyor ve işlenerek sofralarımıza ulaşıyor.

Tuz Gölü’nü özel kılan bir diğer şey de burada yaşayan flamingolar. Pembe tüyleriyle gölün bembeyaz yüzeyinde süzülen bu zarif kuşlar, doğa tutkunları için muhteşem bir manzara sunuyor. Ayrıca göl çevresinde Kulu, Samsam ve Uyuz gibi küçük göller de var. Bölge, hem kuş gözlemcileri hem de fotoğrafçılar için tam bir cennet.

Efsaneler de Tuz Gölü’nü ilginç kılan detaylardan biri. Anlatılanlara göre, bir zamanlar burada yemyeşil üzüm bağları varmış. Ancak bir gün yaşlı bir kadın, bağın sahibinden üzüm istemiş ve reddedilmiş. Kadın buna çok sinirlenmiş ve bağları tuza ve buza çevirmiş! Gölün beyazlığıyla ilgili bu hikaye, burayı ziyaret edenlere küçük bir gülümseme bırakan hoş bir detay.

Konya şehir merkezine yaklaşık 105 kilometre uzaklıkta olan Tuz Gölü’ne ulaşmak oldukça kolay. İster özel aracınızla ister otobüsle rahatça gidebilirsiniz. Göl çevresinde yürüyüş yapabileceğiniz, doğayı izleyebileceğiniz ve harika fotoğraflar çekebileceğiniz birçok nokta var. Eğer Türkiye’nin bu doğal harikasını yakından görmek ve bu beyaz cennette biraz vakit geçirmek isterseniz, Tuz Gölü kesinlikle ziyaret edilmeyi hak ediyor.

Beyşehir Gölü

Konya’nın Beyşehir ilçesinde bulunan Beyşehir Gölü, Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü ve aynı zamanda ikinci en büyük gölü olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 650 kilometrekarelik yüzölçümü ve 45 kilometre uzunluğuyla göl, doğaseverler için adeta bir cennet. Gölün tabanı, neojen döneme ait göl tortularıyla kaplı ve içinde sazan, aynalı sazan ve levrek gibi pek çok balık türü yaşıyor. Gölün güzelliğini taçlandıran 33 ada, göle eşsiz bir manzara kazandırıyor.

Beyşehir Gölü, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda önemli bir ekosisteme de ev sahipliği yapıyor. Sultan Dağları ve Anamas Dağları’ndan beslenen göl, çevresinde meşe, selvi, karaçam ve göknar gibi bitki türleriyle zengin bir bitki örtüsüne sahip. Kuş gözlemcileri için ise burası tam anlamıyla bir cennet. Birçok kuş türü, gölde ve çevresinde konaklıyor, ürüyor ve göl boyunca etkileyici bir doğal hayat sergiliyor.

Gölün çevresinde bulunan Beyşehir Gölü Milli Parkı, doğayla baş başa vakit geçirmek isteyenler için ideal bir yer. Türkiye’nin en büyük milli parklarından biri olan bu alan, 88.750 hektarlık genişliğiyle doğa yürüyüşleri, kampçılık ve piknik gibi aktiviteler için harika bir destinasyon. Parkın yürüyüş yollarında doğayla iç içe bir gün geçirebilir, gölün berrak sularında yüzmenin tadını çıkarabilirsiniz. Ayrıca, parkın içindeki köylerden taze yerel ürünler satın almak da ayrı bir keyif.

Konya şehir merkezine yaklaşık 94 kilometre uzaklıkta olan Beyşehir Gölü’ne özel araçla ya da toplu taşıma ile rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Özellikle bahar ve yaz aylarında göl, doğal güzelliklerin tadını çıkarmak ve huzur dolu bir gün geçirmek isteyen ziyaretçilerin uğrak noktası oluyor.

Beyşehir Gölü’nün en büyüleyici anlarından biri ise gün batımıdır. Güneşin batışıyla birlikte gölde oluşan renkler, fotoğraf tutkunları için unutulmaz kareler sunuyor. Doğal güzelliği ve huzur dolu atmosferiyle Beyşehir Gölü, Konya’nın görülmeye değer en güzel noktalarından biri.

Akyokuş Tabiat Parkı

Konya’nın Meram ilçesinde yer alan Akyokuş Tabiat Parkı, doğayla baş başa kalmak isteyenler için harika bir kaçış noktası. 2011 yılında tabiat parkı ilan edilen bu alan, 21,62 hektarlık genişliğiyle her yaştan ziyaretçiye kucak açıyor. Şehir merkezine sadece 6 kilometre uzaklıkta olması, hem Konyalıların hem de turistlerin sıkça ziyaret etmesini sağlıyor.

Akyokuş Tabiat Parkı, bitki ve hayvan çeşitliliğiyle dikkat çeken bir yer. Parkta karaçam, badem, göknar, akçaağaç, dişbudak, huş ve gül gibi pek çok bitki türü yer alıyor. Ayrıca, yeşil cin darısı ve doğu gök darısı gibi otsu bitkiler de parkın zengin florası arasında. Burada sadece bitkiler değil, parkı evleri gibi gören sincaplar, tavşanlar ve pek çok kuş türü de var. Yürüyüş sırasında ağaçkakanların sesini duyabilir ya da bir serçenin kanat çırpışına tanık olabilirsiniz.

Parkta doğa yürüyüşü, bisiklet sürme, piknik yapma ve fotoğraf çekme gibi birçok aktiviteye katılabilirsiniz. Özellikle seyir terasları, Konya’nın büyüleyici manzarasını ayaklarınızın altına seriyor. Çocuklar için oyun alanları, dinlenmek isteyenler için kafe ve restoranlar da parkın sunduğu olanaklar arasında. Akyokuş, her yaştan doğa tutkunu için huzur dolu bir ortam sunuyor.

Panorama Konya Müzesi

Konya’nın merkezinde bulunan Panorama Konya Müzesi, şehrin derin tarihi ve kültürel mirasını keşfetmek isteyenler için ideal bir durak. 2017 yılında açılan bu müze, Selçuklu döneminden Hz. Mevlana’nın yaşamına kadar uzanan kapsamlı bir yolculuk sunuyor.

Müzenin girişi, Selçuklu Taç Kapı tarzında inşa edilmiş ve içeriye adım attığınız anda sizi tarihle buluşturuyor. Avluda Selçuklu dönemine ait eserler ve Mevlevihane minyatürlerini içeren yağlı boya tablolar sergileniyor. Bu eserler, Konya’nın Selçuklu dönemine dair önemli bir kesit sunarak ziyaretçileri geçmişe götürüyor.

Müzenin öne çıkan bölümlerinden biri, Hz. Mevlana’nın yaşamının yağlı boya tablolarla anlatıldığı alan. Burada, Mevlana’nın hayatının farklı dönemlerini görmek mümkün. Ayrıca, Mevlevi kültürünü yansıtan minyatürler, bu derin mirası daha yakından tanımak isteyenler için özel olarak tasarlanmış.

Panorama bölümüne geçtiğinizde, 13. yüzyıl Anadolu Selçuklu dönemine ait sanatsal ve kültürel izlerle karşılaşıyorsunuz. “Selçuklu Panosu” olarak adlandırılan bu bölümde, sekiz köşeli yıldız, çift başlı kartal gibi semboller Selçuklu sanatının estetiğini yansıtıyor. Her detay, o dönemin sanat anlayışını sade ama etkili bir şekilde ziyaretçilerine sunuyor.

Panorama Konya Müzesi, Konya’nın tarihine dair daha fazla bilgi edinmek isteyenler için önemli bir durak. Şehrin geçmişine ait izleri öğrenirken, Konya’nın tarih boyunca barındırdığı medeniyetlerin kültürel mirasına tanık olabilirsiniz.

Alaaddin Keykubad Camii

Konya’nın en eski ve önemli yapılarından biri olan Alaaddin Keykubad Camii, Selçuklu mimarisinin en zarif örneklerinden biri olarak öne çıkar. Şehrin merkezindeki Alaaddin Tepesi üzerinde yer alan bu tarihi cami, yapımına 12. yüzyılın ortalarında I. Rükneddin Mesud döneminde başlanmış ve 13. yüzyılın başlarında I. Alaaddin Keykubad zamanında tamamlanmıştır.

Alaaddin Camii, Selçuklu döneminin anıtsal camilerinden biridir ve özellikle taç kapısı ile mihrap süslemeleri dikkat çeker. Caminin taç kapısında Selçuklu taş işçiliğinin ince detaylarını görmek mümkündür, iç mekandaki mihrap ise mozaik çini tekniğiyle süslenmiştir. Bu teknikte, desenler tek tek kesilip yerleştirilen parçalarla oluşturulmuştur ve caminin estetik güzelliğine ayrı bir zarafet katmıştır.

Caminin avlusunda, Selçuklu sultanlarına ait türbeler yer alır. Burada I. Mesud, II. Kılıçarslan, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve I. Alaaddin Keykubad gibi önemli Selçuklu sultanlarının mezarları bulunuyor.

Alaaddin Camii, Selçuklu Sarayı’nın bir parçası olarak inşa edilmiş ve o dönemin en büyük camilerinden biri olarak kabul edilmiştir. Tarih boyunca çeşitli onarımlar geçirmiş olan cami, özellikle II. Abdülhamid döneminde kapsamlı bir restorasyona tabi tutulmuştur. Son restorasyon çalışmaları ise 2014 yılında başlatılmış ve 2020 yılında büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Konya’nın İhsaniye Mahallesi’nde bulunan Alaaddin Keykubad Camii, hem tarihi hem de mimari açıdan büyük bir öneme sahiptir. Konya’ya yolunuz düşerse, Selçuklu döneminin görkemli geçmişine tanıklık etmek için bu camiyi mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Aya Eleni Kilisesi

Konya’nın tarihi Sille Mahallesi’nde bulunan Aya Eleni Kilisesi, Anadolu’nun en eski kiliselerinden biri olarak dikkat çeker. 327 yılında Bizans İmparatoru Konstantinus’un annesi Helena tarafından inşa ettirilen bu kilise, Kudüs’e hac yolculuğu sırasında Sille’deki Hristiyan mabedlerini gören Helena’nın etkisiyle hayata geçirilmiştir. Yüzyıllar boyunca birçok onarım görmesine rağmen, kilise günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.

Kilisenin yapımında kesme Sille taşı kullanılmış ve avlusunda kayalara oyulmuş odalar bulunmaktadır. Kilisenin iç mekanında ise dört büyük fil ayağı üzerine oturtulmuş geniş bir kubbe hemen dikkat çeker. Bu kubbenin altında Hz. İsa, Hz. Meryem ve havarilere ait resimler, oldukça iyi korunmuş bir şekilde duruyor. Kiliseyi apsisten ayıran ahşap alçı süslemeli kafes ve ahşap vaaz kürsüsü de bu yapının sanatsal açıdan değerli detayları arasında yer alıyor.

Kilisenin 1833 tarihli bir tamir kitabesi, Sultan Abdülmecit döneminde dördüncü kez onarıldığını belirtir. Kuzeye açılan ana giriş kapısından içeri adım attığınızda, kadınlar mahfeline çıkan taş merdivenler göze çarpar ve kilisenin tarihi dokusunu hissetmenizi sağlar.

Aya Eleni Kilisesi, uzun yıllar boyunca farklı kültürlerin bir arada yaşadığı Sille Mahallesi’nin önemli bir parçası olmuştur. Bugün hala ayakta duran bu tarihi kilise, ziyaretçilerine Bizans dönemine ait önemli bir Hristiyan mabedini yakından görme fırsatı sunuyor. Selçuklu Belediyesi tarafından yürütülen restorasyon çalışmaları sayesinde bu değerli yapı korunmaya devam ediyor.

Eşrefoğlu Camii

Konya’nın Beyşehir ilçesinde bulunan Eşrefoğlu Camii, Anadolu’daki en büyük ve en iyi korunmuş ahşap direkli camilerden biri olarak öne çıkıyor. 1296-1299 yılları arasında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından inşa edilen bu cami, Selçuklu dönemi mimarisinin en zarif örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.

Caminin en dikkat çeken özelliklerinden biri, tamamen ahşaptan yapılmış olması. Ahşap direkler üzerine oturtulmuş olan bu yapı, sadece mimari olarak değil, ahşap işçiliği açısından da büyük bir ustalık sergiliyor. İlginç olan ise, bu ahşap yapının yüzyıllardır çürümeden ayakta kalabilmesi. Bu dayanıklılığın sırrı ise caminin ortasında bulunan “karlık” adı verilen 4-5 metre derinliğindeki kuyuda saklı. Kış aylarında dolan kar, yavaş yavaş eriyerek nem oluşturur ve bu da ahşap direklerin korunmasını sağlar.

İç mekân ise Selçuklu sanatının ince detaylarıyla süslenmiş. Mihrap, firuze rengi çinilerle kaplı olup, mozaik çini tekniği ile yapılmış. Minber ise ceviz ağacından yapılmış ve kündekari tekniği kullanılarak işlenmiş. Bu teknik, Selçuklu dönemi ahşap işçiliğinin en nadide örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Minberin üzerinde Eşrefoğlu Süleyman Bey’in adı ile birlikte, kufi yazılarla Allah, Hz. Muhammed ve dört halifenin isimleri yer alıyor.

Caminin dış cephesinde de taş işçiliği ve geometrik desenler dikkat çekiyor. Anıtsal taç kapısı, mihrap ve minberiyle Eşrefoğlu Camii, Selçuklu mimarisinin en değerli örneklerinden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş durumda.

Beyşehir, Konya şehir merkezine yaklaşık 70 km uzaklıkta yer alıyor ve buraya toplu taşıma veya özel araçla rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Tarihi ve mimari açıdan büyük öneme sahip bu camiyi ziyaret ettiğinizde, Selçuklu döneminin zarif sanatını ve mimari ustalığını yakından görebilirsiniz.

Ecdat Parkı

Konya’nın Selçuklu ilçesinde yer alan Ecdat Parkı, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan, tarihi ve kültürel bir yolculuk sunan özel bir park olarak dikkat çeker. 12 bin metrekarelik geniş bir alana kurulan park, ziyaretçilerini geçmişe götüren detaylarıyla 2016 yılında kapılarını açmıştır.

Parkta, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinden esinlenerek inşa edilmiş birçok yapı bulunur. Osmanlı ve Selçuklu kameriyeleri, tarihi bir liman, Osmanlı Sokağı, Namazgah Çeşmesi, Seyir Kulesi ve Osmanlı Kahvehanesi gibi yapılar, ziyaretçilere tarih dolu bir atmosfer sunar. Ayrıca Boğaz Yalısı, Selçuklu giriş tagı, Osmanlı otağı amfi, cami, Mehteran binası ve Hasbahçe de parkın dikkat çeken diğer alanlarıdır. Selçuklu Hanı restoranı ise misafirlerine lezzetli bir mola imkanı sunar. Parkın ortasında yer alan 12 bin 500 metrekarelik gölet ise kayıklarla gezinti yapma imkânı sağlar.

Ecdat Parkı, hem aileler hem de tarih meraklıları için keyifli bir gezi noktasıdır. Çocuk oyun alanları, piknik alanları ve yürüyüş yolları da parkta bulunan diğer olanaklar arasında yer alır. Parkın giriş kapısında Osmanlı askerleri nöbet tutarak ziyaretçileri karşılar ve tarihi bir atmosfer yaratır. Hem eğlenceli hem de öğretici bir deneyim sunan Ecdat Parkı, geçmişle bağlantı kurmak isteyen herkes için ideal bir durak.

Kültür Park

Konya’nın kalbinde, Alaaddin Tepesi’nin hemen yanında yer alan Kültür Park, şehirdeki en büyük ve en sevilen yeşil alanlardan biri. Yaklaşık 18.000 metrekareye yayılan bu geniş park, şehir merkezinde sakin ve huzurlu bir kaçamak arayanlar için adeta bir vaha gibi.

Parkın geniş yürüyüş yollarında dolaşırken, etrafınızda sizi saran çiçek bahçeleri, göletin huzur veren manzarası ve ağaçların serin gölgesi, adımlarınıza eşlik eder. Özellikle çocuklar için ayrılmış oyun alanları, ailelerin de favori duraklarından biri haline geliyor. Parkta yer alan çeşitli heykeller ve sanat eserleri, gezintinize sanatsal bir dokunuş katıyor.

Kültür Park, sadece doğanın güzellikleriyle değil, aynı zamanda kafe ve restoranlarıyla da öne çıkıyor. Parkta yer alan bu mekanlar, yorgunluğunuzu atmak ve güzel bir mola vermek için ideal. Yaz akşamlarında düzenlenen konserler ve etkinlikler ise parkın atmosferini daha da canlandırıyor ve burayı sadece dinlenmek için değil, aynı zamanda eğlenmek için de cazip bir yer haline getiriyor.

Konya’nın yoğun temposundan uzaklaşıp doğayla baş başa kalmak isteyenler için Kültür Park, harika bir seçenek sunuyor. Günün yorgunluğunu atmak, sevdiklerinizle keyifli vakit geçirmek ya da sadece doğanın tadını çıkarmak istiyorsanız, bu güzel parkı mutlaka ziyaret edin.

Karatay Şehir Parkı

Konya’nın en büyük ve en sevilen parklarından biri olan Karatay Şehir Parkı, şehrin gürültüsünden kaçıp doğayla buluşmak isteyenler için mükemmel bir kaçamak noktası. 343.000 metrekarelik geniş bir alana yayılan bu park, yemyeşil alanları, biyolojik göleti, hayvanat bahçesi ve eğlence dolu lunaparkıyla her yaştan ziyaretçiye hitap ediyor.

Parkta yer alan hayvanat bahçesi, özellikle çocuklar ve hayvan severler için büyük bir cazibe merkezi. Burada, farklı hayvan türlerini yakından görebilir ve onların dünyasını keşfedebilirsiniz. Lunapark ise çocukların neşeli kahkahalarıyla dolup taşıyor. Salıncaklar, mini trenler, çarpışan arabalar ve dönme dolap gibi klasik lunapark eğlenceleri, ailelere keyifli anlar yaşatıyor.

Karatay Şehir Parkı, sadece eğlence değil, aynı zamanda huzur dolu anlar için de harika bir yer. Geniş yürüyüş yollarında doğayla iç içe uzun yürüyüşler yapabilir, bisiklet parkurlarında pedal çevirerek parkın her köşesini keşfedebilirsiniz. Piknik alanları ve mangal yerleri, sevdiklerinizle birlikte açık havada yemek keyfi yapmanız için ideal. Üstelik parkta, mangal yapmak için özel hazırlanmış ocaklar ve bulaşık yıkama lavaboları da bulunuyor, bu da piknik planlarınızı kolaylaştırıyor.

Karatay Şehir Parkı, doğanın ve eğlencenin bir araya geldiği, Konya’nın eşsiz atmosferinde keyifli zaman geçirmek isteyenler için harika bir seçenek. Bu güzel parkı ziyaret ederek, şehrin temposundan uzaklaşıp huzur dolu anların tadını çıkarabilirsiniz.

80 Binde Devr-i Alem Parkı

Konya’nın Meram ilçesinde yer alan 80 Binde Devr-i Alem Parkı, 23 Nisan 2014’te kapılarını açtı ve kısa sürede şehrin en popüler yerlerinden biri haline geldi. 80 bin metrekarelik geniş bir alana yayılan bu park, ziyaretçilerine üç farklı dünyayı bir arada sunuyor: T-Rex Parkı, Pamuk Şekeri Masal Dünyası Parkı ve Cihan-ı Türk Parkı.

T-Rex Parkı, tarih öncesi dev dinozorların hayat bulduğu bir atmosfer sunuyor. Gerçeğe yakın ses efektleri ve hareketleriyle donatılmış 50 dinozor maketi, özellikle çocuklar için heyecan verici bir deneyim sağlıyor. Kendinizi adeta dinozorların yaşadığı çağlarda hissedeceğiniz bu bölüm, dinozor meraklılarının büyük ilgisini çekiyor.

Pamuk Şekeri Masal Dünyası Parkı ise çocukların hayal dünyasını renklendiren bir bölüm. Şirinler, Hulk, Pembe Panter, Batman, Spiderman ve Çakmaktaşlar gibi popüler karakterlerin dev maketleri burada sergileniyor. Çocuklar, bu renkli dünyada masal kahramanlarıyla vakit geçirirken, unutulmaz anılar biriktirme fırsatı yakalıyor.

Cihan-ı Türk Parkı, Türk ve İslam dünyasının en önemli mimari eserlerinin minyatürlerinin sergilendiği adeta küçük bir açık hava müzesi. Tac Mahal’den Sırçalı Medrese’ye kadar yurtiçinden ve yurtdışından 120 farklı eserin minyatürünü burada görmek mümkün. Ayrıca, eserler hakkında bilgi veren makineler sayesinde farklı dillerde bilgi alarak bu kültürel zenginlikleri daha yakından tanıyabilirsiniz.

Parkta dinlenmek isteyenler için yeşil alanlar, kafeterya ve restoranlar da bulunuyor. Doğayla iç içe bu güzel ortamda, keyifli bir gün geçirebilir ve eğlenceli olduğu kadar öğretici aktivitelerin tadını çıkarabilirsiniz. Hem çocuklar hem de yetişkinler için dolu dolu bir deneyim sunan 80 Binde Devr-i Alem Parkı, Konya’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.

Türk Yıldızları Parkı

Konya’nın Selçuklu ilçesinde yer alan Türk Yıldızları Parkı, gökyüzünün kahramanlarına adanmış eşsiz bir alan. 2017 yılında açılan bu park, 321 bin metrekarelik geniş bir alanı kaplıyor ve Türkiye’nin ilk havacılık temalı parkı olma özelliğini taşıyor.

Parkta sizi ilk olarak Türk Hava Kuvvetleri’nin gurur kaynağı, akrobasi timi Türk Yıldızları’nın kullandığı F-5 uçağı karşılıyor. Bu etkileyici uçak, adeta gökyüzünde bıraktığı izleri burada, yeryüzünde de sürdürmeye devam ediyor. Ayrıca, parkın içinde yer alan Airbus A300 tipi bir yolcu uçağı, ziyaretçilere benzersiz bir deneyim sunuyor. Bu uçakta oturup yemek yemek, sadece lezzetli bir mola değil, aynı zamanda havacılığın büyüleyici dünyasına bir yolculuk gibi.

Parkın en özel noktalarından biri ise seyir terası. Buradan, Türk Yıldızları’nın gökyüzünde sergilediği büyüleyici manevraları izleyebilirsiniz. Parkın içinde dolaşırken, havacılıkla ilgili pek çok sergi de karşınıza çıkıyor. Bu sergiler, Türk Yıldızları’nın hikayesini ve başarılarını, ziyaretçilere görsel ve bilgilendirici bir şekilde sunuyor.

Çocuklar için parkta ayrı bir dünya var. Havacılık temalı oyun alanları, onların hayal gücünü zenginleştirirken, aileler parkın yeşil alanlarında dinlenebilir, doğanın tadını çıkarabilir. Piknik alanlarında sevdiklerinizle keyifli anlar yaşayabilir, şehir hayatının stresinden uzaklaşabilirsiniz.

Türk Yıldızları Parkı, havacılığa ilgi duyanlar için olduğu kadar, doğayla baş başa huzurlu vakit geçirmek isteyenler için de ideal bir yer. Eğer Konya’ya yolunuz düşerse, gökyüzünün bu efsanelerine adanmış bu özel parkı ziyaret etmeyi unutmayın.

Sille Baraj Parkı

Konya’nın Selçuklu ilçesinde, şehir hayatının yoğunluğundan uzaklaşmak isteyenler için adeta bir vaha olan Sille Baraj Parkı, sunduğu geniş yeşil alanlar ve çeşitli aktivitelerle ziyaretçilerine huzur dolu bir kaçış noktası sunuyor. Neredeyse 2 milyon metrekarelik devasa bir alana yayılan bu park, Türkiye’nin en büyük parklarından biri olarak Konya’da doğayla buluşmanın en keyifli adreslerinden biri.

Parkın kalbinde yer alan Sille Himmet Ölçmen Barajı, berrak suyu ve sakin atmosferiyle görenleri büyülüyor. 221 bin metrekarelik bir yüzey alanına sahip olan bu gölet, 2.5 milyon metreküplük su kapasitesiyle ziyaretçilere hem görsel bir şölen sunuyor hem de su sporları ve tekne gezintisi gibi aktiviteler için harika bir ortam sağlıyor. Baraj göletinin çevresinde yürüyüş yaparken ya da iskelede oturup manzaranın tadını çıkarırken doğanın huzurunu iliklerinize kadar hissedeceksiniz.

Sille Baraj Parkı, sadece doğal güzellikleriyle değil, sunduğu pek çok eğlence ve dinlenme olanaklarıyla da ziyaretçilerini cezbeder. Geniş piknik alanları, çocuk oyun parkları, yürüyüş ve tırmanma parkurları, kamp alanları ve macera kuleleri gibi çeşitli aktiviteler, parkta geçirilecek bir günü unutulmaz kılar. Çocuklar için özel olarak tasarlanmış 100 oyun grubu ve 40 bin metrekarelik oyun parkı, ailelerin keyifle vakit geçirebileceği güvenli ve eğlenceli bir ortam sunar. Osmanlı Bahçesi ve üzüm bağları gibi özel alanlar, parkın kültürel zenginliğini ve estetik güzelliklerini ortaya koyar.

Parkta yer alan mescit, sosyal tesisler, çay bahçesi, restoran ve ahşap gezinti yolları, ziyaretçilerin ihtiyaç duyabilecekleri her şeyi düşünerek tasarlanmış. Özellikle gölet manzaralı çay bahçesinde, doğanın içinde huzurlu bir mola vermek isteyenler için ideal bir dinlenme noktası.

Sille Baraj Parkı, doğayla iç içe, sakin ve keyifli bir gün geçirmek isteyenler için Konya’nın en güzel köşelerinden biri. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp, doğanın kucağında huzuru bulmak isteyen herkes için bu park, mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.

İplikçi Camii

Konya’nın merkezinde, Alaaddin Tepesi’nin hemen doğusunda yer alan İplikçi Camii, Selçuklu mimarisinin zarif ve etkileyici örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. 1201-1202 yılları arasında inşa edilen bu cami, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilk dönem eserlerinden olup, yüzyıllardır hem dini hem de ilmi bir merkez olarak hizmet vermiş. Caminin ismi, o dönemde önemli bir ticaret merkezi olan iplikçiler çarşısından geliyor.

İplikçi Camii, ilk olarak Selçuklu veziri Şemseddin Altun Aba tarafından yaptırılmış, ardından 1332 yılında Hacı Ebu Bekir tarafından genişletilerek yenilenmiş. Caminin kesme taş ve tuğladan inşa edilmiş yapısı, Selçuklu mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtıyor. Özellikle geometrik desenlerle süslenmiş taç kapısı, ziyaretçilerin hemen dikkatini çekiyor.

Caminin iç mekanına girdiğinizde, mihrap duvarına dik olarak uzanan yedi nef ile karşılaşıyorsunuz. Bu nefler, kemerlerle birbirine bağlanmış ve mekana genişlik hissi katıyor. Caminin mihrabı ve minberi ise Selçuklu sanatının en güzel örneklerini barındırıyor. Firuze ve lacivert çinilerle süslenmiş mihrap, göz alıcı geometrik desenlerle bezenmiş durumda. Ana girişten mihraba kadar uzanan eksende yer alan üç kubbe, caminin iç mekanına ferahlık katıyor ve içeri giren ışığın mekanda dans etmesini sağlıyor.

Caminin hemen bitişiğinde bulunan İplikçi Medresesi, Mevlana Celaleddin Rumi ve babası Bahaeddin Veled’in ders verdiği yer olarak bilinir. Selçuklu döneminde önemli bir ilim merkezi olan bu medrese, birçok alim ve öğrencinin yetişmesine katkı sağlamış.

Konya’nın merkezine yürüme mesafesinde bulunan İplikçi Camii, Alaeddin Tepesi’ne de oldukça yakın bir konumda yer alıyor. Bu tarihi yapıyı ziyaret ederek, Selçuklu döneminin mimari zarafetini ve manevi atmosferini yakından deneyimleyebilir, tarihin derinliklerine doğru keyifli bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Kapu Camii

Konya’nın tarihi çarşısının kalbinde yer alan Kapu Camii, Osmanlı döneminin zarif mimarisini yansıtan önemli bir ibadet mekanıdır. İlk inşası 1658 yılında Mevlevi dergahı postnişinlerinden Hüseyin Çelebi tarafından başlatılmış, 1811’de Konya Müftüsü Seyyid Abdurrahman tarafından yenilenmiştir. Ancak, 1867’de meydana gelen büyük bir yangın camiyi ciddi şekilde tahrip etmiş. Hemen ertesi yıl, 1868’de yeniden inşa edilen cami, bugün hala Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan en büyük yapılardan biri olarak dikkat çekiyor.

Caminin iç mekânı oldukça geniş ve ferah bir atmosfere sahip. Taş ve ahşap işçiliğinin zarif örnekleri her köşede kendini gösteriyor. Özenle işlenmiş taşlardan yapılmış mihrabı ve ince ahşap oymalarla süslenmiş minberi, caminin sanatsal değerini artıran unsurlar arasında. Mihrabın üzerindeki geometrik desenler ve süslemeler ise caminin iç mekanına şık bir zarafet katıyor. Ana girişte yer alan son cemaat mahfili, ibadet edenler için geniş ve huzurlu bir alan sunuyor. Camiye ait kubbe ve minare, Konya’nın siluetinde kendine has bir yer edinmiş durumda.

Tarih boyunca Kapu Camii, sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir merkez işlevi görmüş. Burada düzenlenen vaazlar ve dini sohbetler, geçmişte Konya halkı için bir buluşma noktası olmuş. Günümüzde de hem yerli halk hem de ziyaretçiler için önemli bir durak olmaya devam ediyor.

Konya şehir merkezine yürüme mesafesinde bulunan Kapu Camii, hem tarihi hem de mimari özellikleriyle ziyaretçilerine Osmanlı dönemine ve Konya’nın zengin geçmişine dair pek çok iz sunuyor. Bu tarihi camiyi ziyaret ederek, Osmanlı mimarisinin inceliklerini ve şehrin kültürel mirasını yakından görebilirsiniz.

Bedesten Çarşı

Konya’nın kalbinde yer alan Bedesten Çarşı, Osmanlı döneminin ticaret hayatını yansıtan tarihi ve canlı bir mekandır. 16. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kadıasker Mevlana Kadri Çelebi tarafından inşa edilen bu çarşı, yaklaşık 500 yıldır şehrin ticaret merkezi olma özelliğini koruyor.

Bedesten Çarşı, Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan ahşap direkler ve taş duvarlarla süslenmiş geleneksel bir yapıya sahip. İçinde yer alan 40 sokakta, 2687 dükkân sıralanıyor. Bakırcılar, gümüşçüler, kuyumcular, baharatçılar, hırdavatçılar, avizeciler ve ev tekstili satan dükkânlar, çarşının zengin ticaret çeşitliliğini oluşturuyor. Ayrıca, esnaf lokantaları ve kafeler de bu tarihi mekânı gezen ziyaretçilere keyifli bir mola imkânı sunuyor.

Ticaretin kalbinin attığı bu çarşı, sadece alışverişin değil, aynı zamanda Konya’nın tarihi ve kültürel mirasının da önemli bir parçası. 2013 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan kapsamlı restorasyon çalışmalarıyla Bedesten Çarşı, modern ihtiyaçlara cevap verirken, tarihi dokusunu da koruyarak yenilendi. Bu çalışmalar çarşının Mevlana Kültür Vadisi Projesi’ne entegre edilmesiyle, modern ve tarihî bir mekân olarak tekrar hayat bulmasını sağladı.

Bedesten Çarşı, tarihi atmosferi, çeşitli alışveriş olanakları ve lezzetli yöresel tatlarıyla Konya’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Bu zengin kültürel mirası keşfederken, geçmişten günümüze uzanan ticaret geleneğinin izlerini sürebilir, Konya’nın kendine has dokusunu yakından hissedebilirsiniz.

Meram Bağları

Konya’nın Meram ilçesinde yer alan Meram Bağları, şehrin doğal güzellikleriyle buluşmak isteyenler için adeta bir cennet köşesi. Tarih boyunca Konya’nın en sevilen mesire alanlarından biri olan bu bölge, şehir hayatının karmaşasından kaçmak isteyenlerin ilk durağı oluyor.

Meram Bağları, ünlü Meram Deresi’nin çevresinde konumlanmış, geniş yeşil alanları, üzüm bağları ve meyve bahçeleriyle huzur veren bir ortam sunuyor. Selçuklu dönemine ait tarihi Meram Köprüsü, bölgenin simgesi haline gelmiş ve geçmişin izlerini bugüne taşıyan önemli bir yapı. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Meram Bağları’ndan büyük bir hayranlıkla söz etmiş, bu güzellikleri ölümsüzleştirmiştir. İbn Battuta da bu benzersiz bölgeyi anlatırken Meram’ın bağlarının ve bahçelerinin eşsizliğinden bahseder.

Bağların etrafında sıralanmış kafeler ve restoranlar, doğayla iç içe dinlenme fırsatı sunarken, bölgeyi keşfetmek isteyenlere de pek çok aktivite imkanı sağlıyor. İlkbahar ve yaz aylarında Meram Bağları, piknik yapmak, yürüyüşlere çıkmak veya bisiklet turları düzenlemek için ideal bir mekan. Tarihi köprüde yapacağınız kısa bir gezinti, doğayla buluşmanın keyfini iki katına çıkaracak. Ayrıca, bu güzel manzaraları ölümsüzleştirmek isteyenler için fotoğraf çekimi de popüler aktiviteler arasında yer alıyor.

Konya’da geçireceğiniz zamanın en huzurlu anılarını Meram Bağları’nda biriktirebilirsiniz. Tarih ve doğanın iç içe geçtiği bu eşsiz mekanda, hem bedeninizi hem de ruhunuzu dinlendirecek bir gün sizi bekliyor.

Eflatun Pınarı / Hitit Su Anıtı

Konya’nın Beyşehir ilçesi yakınlarında, binlerce yıllık bir tarihin izlerini taşıyan Eflatun Pınarı, Hitit medeniyetinin suya olan hayranlığını ve suyun kutsallığını yansıtan nadir bir su anıtıdır. MÖ 13. yüzyıla tarihlenen bu anıt, Hitit Kralı Tuthaliya IV döneminde inşa edilmiş olup, dönemin ileri su teknolojilerini ve dini inanışlarını günümüze kadar taşıyan eşsiz bir yapıdır.

Eflatun Pınarı, 14 büyük taş bloktan oluşan 7 metre genişliğinde ve 4 metre yüksekliğinde bir anıttır. Bu anıt, doğal bir su kaynağının üzerine inşa edilmiş ve kaynaktan çıkan su, anıtın önündeki havuza akacak şekilde tasarlanmıştır. Anıtın yüzeyinde yer alan kabartmalar, göğü taşıyan tanrı ve tanrıçaları betimleyerek Hititlerin yer ile gök arasındaki mistik bağlantıya olan inancını simgeler. Bu kabartmalar, yalnızca birer sanat eseri değil, aynı zamanda Hitit toplumunun inanç dünyasını yansıtan değerli birer tarihi belge niteliğindedir.

Eflatun Pınarı, suyun hem bir hayat kaynağı hem de bir kutsal unsur olarak görüldüğü Hitit toplumunda, bir açık hava tapınağı olarak işlev görmüştür. Taş bloklar titizlikle kesilip bir araya getirilmiş, suyun anıttan havuza doğru düzenli bir akışla yönlendirilmesi için gelişmiş su kanalları yapılmıştır. Bu su kanalları, Hititlerin su yönetimi konusundaki ileri mühendislik bilgilerini gözler önüne serer. Suyun merkezi bir sistemle toplanarak kontrollü bir şekilde kullanılması, dönemin tarım toplumları için büyük önem taşıyordu.

2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Eflatun Pınarı, Hititlerin su teknolojisi ve sanatsal kabiliyetlerini sergileyen nadir eserlerden biri olarak kabul edilir. Hem mimarisi hem de işlevselliği ile dikkat çeken bu anıt, Hitit medeniyetinin mühendislik ve sanat alanındaki üstün yeteneklerini bugün bile hayranlıkla izlememize olanak tanır.

Konya şehir merkezine yaklaşık 85 km, Beyşehir’e ise 22 km mesafede yer alan Eflatun Pınarı’nı ziyaret ettiğinizde, kendinizi Hititlerin suyla şekillenen dünyasında bulacaksınız.

Bu Yazıyı Paylaşabilirsiniz:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir