Sivas, tarih kokan sokakları ve eşsiz doğal güzellikleriyle sizi bekliyor. Divriği Ulu Camii’nin büyüleyici mimarisinden Gök Medrese’nin zarafetine; Sıcak Çermik’in şifalı sularından Sızır Şelalesi’nin huzur veren manzarasına kadar birçok yeri keşfedeceksiniz. Her durak, Sivas’ın sıcak ve samimi atmosferini yansıtıyor.
İster doğanın tadını çıkarmak isteyin, ister tarihe yolculuk yapmak; Sivas, ziyaretçilerine unutulmaz anılar sunuyor. Şimdi gelin, bu büyüleyici şehrin güzelliklerini keşfetmeye başlayalım.
Gök Medrese
Gök Medrese, Sivas’ın göz alıcı tarihi yapılarından biri ve Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor. 1271 yılında, dönemin ünlü veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılan bu medrese, firuze rengi çinileriyle ünlü. İşte tam da bu çiniler, yapıya “Gök Medrese” adını kazandırmış. Sivas’ın tarihi mirasını keşfetmek isteyenlerin uğrak noktalarından biri olan bu medrese, hem mimari zarafetiyle hem de Selçuklu sanatının inceliklerini yansıtmasıyla ziyaretçilerini büyülüyor.
Gök Medrese’nin görkemli taç kapısı, ince taş işçiliği ve geometrik motiflerle süslenmiş. Kapının iki yanında yükselen zarif minareler, hem tuğla hem de çini ile bezenmiş, adeta gökyüzüne uzanıyor. Bu ikonik minareler, Selçuklu mimarisinin gökyüzüne olan estetik bağlantısını simgeliyor. Medresenin iç avlusu ve dört eyvanlı yapısı, o dönemde öğrencilere eğitim verilen geniş mekanlarıyla dikkat çekiyor. Ziyaretçiler, bu alanda gezerken Selçuklu dönemi bilim ve sanatına adım atmış hissediyor.
Gök Medrese, Sivas’ın tarihî merkezinde yer alıyor ve şehri keşfetmeye çıkanlar için mutlaka görülmesi gereken bir durak. Sivas’a geldiğinizde, bu eşsiz yapıyı ziyaret ederek, tarihin derinliklerine doğru keyifli bir yolculuğa çıkabilirsiniz.
Çifte Minareli Medrese
Çifte Minareli Medrese, Sivas’ın tarihî dokusunu en güzel yansıtan yapılarından biridir. 1271-1272 yıllarında İlhanlı Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılan bu medrese, görkemli yapısıyla ziyaretçilerini büyüler. Medrese, özellikle adını aldığı iki zarif minaresi ile dikkat çeker. Bu minarelerin üzerindeki tuğla ve çini süslemeleri, Selçuklu mimarisinin eşsiz işçiliğini gözler önüne serer. Zamanında İslami bilimlerin öğretildiği bir eğitim kurumu olan medrese, aynı zamanda Dârü’l-hadis olarak da bilinirmiş.
Taç kapısındaki detaylı taş işçiliği ise medresenin en dikkat çekici özelliklerinden biri. Kapı, geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş olup, yapının ihtişamını ortaya koyar. İki katlı ve dört eyvanlı olarak inşa edilen medrese, zamanla hasar görmüş olsa da, hala dimdik ayakta duran minareleri ve taş kapısıyla Sivas’ın simgesi haline gelmiştir. Medresenin çevresinde dolaşırken, bu zarif mimari eser size o dönemin ihtişamını ve Selçuklu sanatının detaycılığını hissettirecek.
Çifte Minareli Medrese’yi gezerken, yapının Sivas’ın tarihine ve kültürüne nasıl katkı sağladığını daha iyi anlayacaksınız. Şehrin tam merkezinde, gezilecek diğer tarihi eserlerle birlikte bu medreseyi ziyaret etmek, Sivas’ın zengin tarihini keşfetmenin en keyifli yollarından biri olacak.
Sivas Ulu Camii
Sivas Ulu Camii, Türkiye’nin Sivas ilinde yer alan ve Selçuklu döneminin en eski camilerinden biridir. 1196 yılında Danişmend Gazi tarafından inşa edilen bu tarihi yapı, sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda şehrin sosyal ve kültürel hayatında önemli bir rol oynamış. Sivas Ulu Camii, mimarisi ve sanatıyla Türk-İslam mirasının en önemli örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edildi.
Caminin mimari yapısı, sade fakat etkileyici detaylarla bezeli olup, Selçuklu mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtıyor. Özellikle taş işçiliği ve ahşap unsurları, bu yapıyı farklı kılan unsurlar arasında yer alıyor. Giriş kapısındaki süslemeler, dikkatlice işlenmiş motiflerle bezenmiş ve ziyaretçilerin ilgisini çeken en önemli detaylardandır. İç mekanda yer alan ahşap minber, dönemin ustalarının elinden çıkmış en dikkat çekici özelliklerden biridir. Caminin minaresi ise, XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş ve kendine özgü detaylarla süslenmiş.
Camide yer alan kaligrafik yazılar ve çeşitli motifler, İslam sanatının önemli örneklerini barındırıyor. Ayrıca, caminin mimarisinde ikindi vakti güneş ışığının kapıdan vurmasıyla oluşan görsel etkiler de dikkat çekiyor. Bu özelliklerin, bilim ve sanatın birleşimini simgeler şekilde tasarlandığı düşünülmekte.
Sivas Ulu Camii, yalnızca mimari bir yapı olmanın ötesinde, zamanla halkın bir araya geldiği ve toplumsal dayanışmanın sağlandığı önemli bir alan haline gelmiş. Yüzyıllar boyunca, bu cami ibadet yeri olmasının yanı sıra sosyal etkinliklerin düzenlendiği önemli bir alan.
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Sivas’ın Divriği ilçesinde bulunan, Selçuklu döneminin en görkemli yapılarından biri. 1228-1229 yıllarında Mengücek Beyliği döneminde inşa edilen bu muhteşem yapı, yalnızca ibadet yeri değil, aynı zamanda şifa merkezi olarak kullanılmış. Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından yaptırılan bu eser, Türk-İslam sanatının en önemli miraslarından biri olarak kabul ediliyor. Bu harika yapı, 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmiştir.
Divriği Ulu Camii’ne ilk adım attığınızda sizi karşılayan detaylar baş döndürücü. Özellikle taç kapılarındaki eşsiz taş işçiliği ve üç boyutlu kabartmalar, Selçuklu sanatının en ince işçiliklerinden biri olarak kabul ediliyor. Her kapı, birbirinden farklı motiflerle süslenmiş ve her biri başka bir hikaye anlatıyor gibi. Özellikle Turan Melek Kapısı’ndaki geometrik ve bitkisel motifler göz kamaştırıyor. Caminin içinde yer alan ahşap minber ise yine dönemin usta ellerinden çıkmış ve oldukça etkileyici bir detay.
Darüşşifa bölümü ise dönemin tıp merkezi olarak hizmet vermiş. Hastalar burada su sesi ve dualarla tedavi edilir, hem bedenen hem de ruhen şifa bulmaya çalışırlarmış. Caminin ve darüşşifanın birlikte inşa edilmesi, hem ruhsal hem de fiziksel sağlığı bütünleştiren bir anlayışı yansıtıyor.
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, mimarisi ve işlevselliğiyle sizi adeta zamanda bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yapıyı gezerken, Selçuklu döneminin zengin kültürel ve sanatsal mirasını keşfetme fırsatını yakalayacaksınız.
Sivas Arkeoloji Müzesi
Sivas Arkeoloji Müzesi, Türkiye’nin Sivas ilinde, tarih dolu bir yolculuğa çıkmanızı sağlayacak önemli bir durak. 1914 yılında Vali Ahmed Muammer Bey tarafından inşa edilen bu yapı, 2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Sivas Arkeoloji Müzesi olarak ziyarete açıldı. Orta Anadolu’nun en büyük arkeoloji müzesi olma unvanını taşıyan bu yer, bölgedeki 9 milyon yıl öncesine ait fosil kalıntılardan, Kalkolitik Çağ’a (MÖ 5500–3000) ve Hititler’e kadar birçok tarihi esere ev sahipliği yapıyor
Müze, Sivas’ın tarihi derinliklerini keşfetmek isteyenler için gerçek bir hazine niteliğinde. İçinde yer alan seramikler, heykeller ve diğer arkeolojik buluntular, bölgenin zengin kültürel geçmişini gözler önüne seriyor. Özellikle Hitit dönemine ait eserler, bu tarih yolculuğunda sizi büyüleyecek detaylara sahip.
Sivas Arkeoloji Müzesi, modern mimarisiyle de dikkat çekiyor. Ziyaretçiler, hem iç mekanın estetiğini hem de sergilenen eserlerin derinliğini hissedebiliyor. Geçmişin izlerini takip ederek, Anadolu’nun kültürel zenginliğini ve tarihini yakından keşfetme fırsatını kaçırmayın!
Sivas Tarihi Eğri Köprü
Sivas’ın güneydoğusunda yer alan Eğri Köprü, Kızılırmak Nehri üzerinde yükselen tarihi bir yapı olarak dikkat çekiyor. Selçuklu döneminde inşa edilen bu köprü, hem mimarisiyle hem de tarihi önemiyle ziyaretçileri kendine çekiyor. Toplamda 173 metre uzunluğunda ve 4,55 metre genişliğinde olan köprü, 18 gözle yapılmış ve ortadaki eğik yapısı nedeniyle “Eğri Köprü” olarak anılıyor.
Eğri Köprü, geçmişte İpek Yolu’nun güzergahında bulunarak ticaretin ve ulaşımın can damarı olmuş. Selçuklular döneminde yapılan bu köprü, Osmanlı döneminde de onarımlarla gün yüzünde kalmış. Özellikle III. Murad döneminde 1802’deki restorasyonuyla daha da güçlendirilmiştir.
Köprünün yapımında kullanılan kesme taşlar, Selçuklu mimarisinin estetik anlayışını gözler önüne seriyor. Eğri Köprü, sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda Sivas’ın tarihine tanıklık eden önemli bir sembol. Köpprüden geçerken bu tarihi mirası hissedebilir ve bölgenin geçmişine dair bir bağ kurabilirsiniz.
Sivas Buruciye Medresesi
Sivas’ın merkezinde, tarihin derinliklerinden gelen Buruciye Medresesi, Anadolu’nun en simetrik yapılarından biri olarak öne çıkıyor. 1271 yılında Selçuklu Sultanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Muzaffer Burucerdî tarafından inşa edilen bu yapı, sadece mimarisiyle değil, eğitim tarihimizdeki önemiyle de dikkat çekiyor. Kesme taşlarla inşa edilen medrese, dört eyvanlı ve iki katlı bir yapıya sahip.
Buruciye Medresesi’nin etkileyici taç kapısı, medresenin zarafetini artırıyor. Mukarnaslı pencereleri ve köşelerdeki yivli kuleleri, burayı ziyaret edenlerin gözünde unutulmaz bir görüntü oluşturuyor. İç avlusuyla birlikte simetrik yapısı, bu medreseyi Anadolu’daki diğerlerinden ayırıyor.
Medresenin asıl amacı, fizik, kimya ve astronomi gibi pozitif bilimlerin öğretildiği bir merkez olmaktı. Bu yönüyle, eğitim tarihimizin önemli bir parçası olarak öne çıkıyor ve dönemin bilimsel çalışmalarına ışık tutuyor. Sivas’a yolunuz düştüğünde, Buruciye Medresesi’ni görmeden geçmeyin; burada geçmişin izlerini takip ederken, muhteşem mimari detayların tadını çıkarabilirsiniz.
Sivas Kalesi
Sivas Kalesi, şehrin tam kalbinde yer alarak tarihi bir derinlik sunuyor. İlk izlerine MÖ II. binyılda rastlanan kale, pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve özellikle Selçuklu döneminde stratejik bir öneme sahip olmuştur. Bu kale, Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat döneminde, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı onarımlar görmüş. 1243’teki Kösedağ Savaşı öncesinde yapılan bu tamirler, kalenin tarihindeki önemli anlardan birini oluşturuyor
Kalenin surları ve kapıları, Sivas’ın zengin tarihi mirasını yansıtan dikkat çekici detaylarla dolu. Kayseri Kapısı, Dolap Kapı, Tokmak Kapı gibi isimlerle anılan bu kapılar, farklı dönemlerde yapılan onarımlarla şekillenmiş. Kale surlarında yürüyerek, geçmişin izlerini hissedebilir ve Sivas’ın büyüleyici manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.
Son zamanlarda, Sivas Kalesi çevresinde yapılan projeler sayesinde bu tarihi yapının önemi daha da arttı. Kale alanının turizme kazandırılması amacıyla yürütülen çalışmalarla, hem Sivas’ın tarihi zenginlikleri gün yüzüne çıkıyor hem de ziyaretçilere daha iyi bir deneyim sunuluyor.
Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi
Sivas’ın merkezinde, tarih dolu bir geçmişe sahip olan Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi, sadece bir müze olmanın ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun önemli bir parçası. 1892 yılında Sivas İdadisi olarak inşa edilen bu yapı, zamanla Sivas Lisesi’ne dönüştü ve 4 Eylül 1919 tarihinde gerçekleştirilen Sivas Kongresi’ne ev sahipliği yaptı. Bu kongre, Kurtuluş Savaşı’nın önemli kararlarının alındığı bir dönemdi ve Atatürk ile Heyet-i Temsiliye burada 108 gün boyunca konuk oldu.
Müze, 1990 yılında Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi olarak hizmet vermeye başladı ve günümüzde de milli mücadele dönemine ait önemli belgeleri, objeleri ve fotoğrafları barındırıyor. Müze içerisinde, Atatürk’ün kullandığı çalışma masası ve Sivas Kongresi’nin yapıldığı salona ait orijinal eşyalar sergileniyor. Bu detaylar, ziyaretçileri adeta tarihin içine çekiyor
Müzenin mimari yapısı, 19. yüzyıl Geç Osmanlı Dönemi sivil mimarisinin güzel bir örneğini sunuyor. Üç katlı ve iç avlulu olan bu yapı, kesme taş ve ahşap malzemelerin ustalıkla kullanıldığı bir dizayna sahip. Dış cephesindeki taş işçiliği, ziyaretçileri etkileyen ayrıntılarla dolu.
Ziyaretçiler, müzede düzenlenen sergileri gezerken, Sivas Kongresi’nin tarihine ve milli mücadele dönemine dair kapsamlı bir bakış açısı kazanıyor. Bu müze, tarihi bir yolculuğa çıkmak için mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Şifaiye Medresesi
Sivas’ın tarihi dokusunu oluşturan Şifaiye Medresesi, Anadolu Selçuklu döneminin en önemli eserlerinden biri olarak dikkat çekiyor. 1217 yılında, Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılan bu medrese, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda bir hastane olarak da hizmet vermiş. Dolayısıyla, burası aynı zamanda tıp eğitiminin de yapıldığı bir merkez olmuş.
Medrese, mimari yapısıyla da göz dolduruyor. Dört eyvanlı açık avlu düzenine sahip olan yapı, 48 x 68 m ölçülerindedir ve kesme taş kullanılarak inşa edilmiştir. Avlusu, çevresindeki revaklarla süslü otuz odadan oluşmaktadır Girişteki taç kapı, zarif taş işçiliği ile dikkat çekerken, kapının üzerinde yer alan güneş ve ay sembolleri, Selçuklu sanatının estetik anlayışını yansıtıyor.
Şifaiye Medresesi’nin güney eyvanı, I. İzzeddin Keykavus’a ait türbe olarak düzenlenmiştir. Türbe, muhteşem çini süslemeleriyle doludur ve içindeki sandukalar, dönemin mimari zenginliğini gözler önüne seriyor. Medrese, 1937, 1962 ve 2008-2011 yıllarında onarımlar geçirmiştir ve günümüzde tarihi yapının korunması için çalışmalar devam ediyor.
Tarih meraklıları ve sanat severler için kaçırılmaması gereken bir deneyim sunan bu medrese, Sivas’ın kültürel mirasının önemli bir parçası olarak ziyaretçilerini bekliyor.
İzzettin Keykavus Türbesi
İzzettin Keykavus Türbesi, Sivas’ın önemli tarihi ve kültürel yapılarından biri. 1220 yılında vefat eden Anadolu Selçuklu Devleti’nin Sultanı İzzettin Keykavus’un naaşı, kendi yaptırdığı Şifaiye Medresesi’nin içinde yer alan bu türbeye defnedilmiştir. Türbe, hem mimari özellikleri hem de tarihi önemi ile dikkat çekiyor.
Kare planlı bir yapıya sahip olan türbe, ongen tuğla örgülü bir kasnağa ve zarif bir kubbeye sahiptir. İçinde İzzettin Keykavus’un yanı sıra, aynı hanedana ait on iki mezar sandukası daha bulunuyor. Türbenin cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemeleriyle bezeli, geometrik geçmeler, yıldızlar ve kufi yazılar gibi detaylara sahip. Bu süslemeler, türbenin estetik değerini artıran unsurlar arasında yer alıyor.
İzzettin Keykavus, saltanatı sırasında Sivas’ı başkent yapmış ve tıp eğitiminin geliştirilmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Sıcak Çermik
Sivas, doğal termal kaynaklarıyla ünlü kaplıcalara ev sahipliği yapıyor ve bu kaplıcalar, hem sağlık hem de dinlenme amacıyla gelen ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunuyor. Sıcak Çermik bu doğal güzelliklerin en önemli örneklerinden.
Sivas şehir merkezine yaklaşık 31 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Kaplıcanın su sıcaklığı 46-50 °C arasında değişiyor ve bu sıcaklık, mineral açısından zengin suyun şifalı etkilerini artırıyor. Sıcak Çermik’in sodyumlu, sülfatlı, hidrokarbonatlı ve magnezyumlu suyu; romatizma, sinir sistemi hastalıkları, solunum yolu rahatsızlıkları, böbrek ve idrar yolu sorunları gibi birçok sağlık problemine iyi geliyor.
Kaplıcanın bulunduğu bölge, konaklama imkanları ve rehabilitasyon merkezleri ile donatılmış durumda. Ayrıca, Sıcak Çermik’in doğal güzellikleri ve huzurlu atmosferi, ziyaretçilerin rahatlaması için mükemmel bir ortam sunuyor
Soğuk Çermik
Soğuk Çermik, Sivas il merkezine yaklaşık 20 kilometre mesafede yer alıyor. Su sıcaklığı 28 °C olan bu kaplıca, daha düşük sıcaklığı nedeniyle “Soğuk Çermik” adını almış. Soğuk Çermik’teki suyun, mide, bağırsak, safra kesesi ve sinir sistemi hastalıklarına iyi geldiği biliniyor. Bu kaplıca da, doğa ile iç içe bir tatil deneyimi sunarak, dinlenmek ve sağlık bulmak isteyenler için ideal bir tercih.
Bu kaplıca da, Sivas’ın sağlık turizmi açısından önemli noktaları arasında yer alıyor. Doğanın sunduğu bu muhteşem kaynaklardan yararlanmak isteyen ziyaretçiler, Soğuk Çermik’te hem sağlık buluyor hem de dinlendirici bir gün geçiriyor.
Gökpınar Gölü
Sivas’ın Gürün ilçesinde yer alan Gökpınar Gölü, doğal güzellikleri ve eşsiz manzarasıyla adeta bir cennet köşesi. Şehir merkezine sadece 10 kilometre uzaklıkta bulunan bu göl, berrak suyu ve turkuaz rengiyle dikkat çekiyor. Derinliği bazı yerlerde 15 metreye kadar ulaşan Gökpınar Gölü, alüvyon birikimi sonucu oluşmuş ve dipten kaynaklarla beslenmektedir.
Göl, sularının berraklığı sayesinde “doğal akvaryum” olarak da adlandırılıyor. Gökpınar, güneşin açısına göre suyun renginin değişmesiyle göz kamaştırıcı bir görüntü sunuyor. İçine bir taş atıldığında, taşın tabanda nasıl düştüğünü net bir şekilde görmek mümkün. Bu özellikleri, Gökpınar Gölü’nü hem fotoğraf tutkunları hem de doğa severler için cazip kılıyor.
Göl çevresinde piknik yapma, yürüyüş yapma ve çeşitli su sporları gibi aktiviteler gerçekleştirmek mümkün. Ayrıca, gölde dalış yapmak isteyenler için özel imkanlar da sunuluyor. Yaz aylarında özellikle yoğun bir ziyaretçi akınına uğrayan Gökpınar, kış aylarında da muhteşem bir görünüme bürünüyor.
Şuğul Vadisi
Gürün ilçe merkezine sadece 2 kilometre mesafede bulunan bu vadi, derin kanyonları, yeşil doğası ve etkileyici manzaralarıyla dikkat çekiyor. Vadi, Sivas’ın doğal güzelliklerini keşfetmek isteyenler için mükemmel bir seçenek.
Şuğul Vadisi, kayaların arasında şekillenen yürüyüş parkurları ile dolu. Yürüyüş yaparken karşılaşacağınız dik kayalıklar, kaynayan sular ve berrak ırmak, bu bölgenin doğal güzelliklerini gözler önüne seriyor. Özellikle vadide yer alan su kaynakları, suyun içinde parlayan balıklar ve doğal mağara ağızları, ziyaretçilerin hayran kalacağı manzaralara sahip.
Vadi girişinde, ziyaretçilerin dinlenebileceği sosyal alanlar, piknik yapma imkanı ve bir balık lokantası ile kır kahvesi de mevcut. Bu alan, hem doğanın tadını çıkarmak hem de lezzetli yemeklerin keyfini sürmek için harika bir ortam sağlıyor.
Sarissa Antik Kenti
Sivas’ın Altınyayla ilçesinde, Başören köyü yakınlarında yer alan Sarissa Antik Kenti, tarihin derinliklerinden gelen önemli bir miras. MÖ 1500 ve 1400’lü yıllarda Hititlerin en büyük dini merkezlerinden biri olan bu kent, aynı zamanda tarih boyunca önemli bir yerleşim yeri olmuş. Sivas il merkezine yaklaşık 60 kilometre mesafede bulunan Sarissa, günümüzdeki adıyla Kuşaklı olarak biliniyor ve burada yapılan kazılarda birçok önemli buluntu ortaya çıkarılmış.
Antik kentin surları, 1950 adımlık uzunluğu ile dikkat çekiyor ve bu surlar, kentin büyüklüğünü gösteriyor. Sarissa’nın yapıları arasında bulunan C Yapısı, 76 metre uzunluğu ile en büyük Hitit tapınaklarından biri olarak tanımlanıyor. Bu tapınak, Fırtına Tanrısı’na ithaf edilmiş ve bu döneme ait birçok tablet de burada bulunmuştur. Kazılarda ele geçen tabletlerden bazıları, bayram kutlamaları ve kehanet metinleri içermekte, bu da antik dönemin kültürel ve dini hayatına ışık tutuyor.
Sarissa, aynı zamanda Kadeş Savaşı’ndan sonra Mısırlılar ile Hititler arasında imzalanan antlaşmada Fırtına Tanrısı’nın tanık olarak gösterildiği önemli bir yer. Bu, kentin tarihi ve mitolojik önemini daha da artırıyor.
Sivas’a seyahat ediyorsanız, Sarissa Antik Kenti, hem tarih meraklıları hem de doğa severler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. Antik kalıntıları keşfederken, bölgenin tarihine dair çok şey öğrenme fırsatı bulacaksınız.
Sızır Şelalesi
Sivas’ın Gemerek ilçesinde, Sızır beldesinin hemen güneyinde bulunan Sızır Şelalesi, doğanın huzur verici güzelliklerini keşfetmek isteyenler için harika bir durak. Kızılırmak Nehri’nin kollarından biri olan Göksu üzerindeki bu şelale, yaklaşık 20 metre yüksekten dökülen sularıyla göz alıyor. Özellikle bahar ve yaz aylarında coşkulu akan suyu, çevresindeki yemyeşil doğayla birleşerek muhteşem bir manzara oluşturuyor.
Şelalenin bulunduğu bölge, “Kırkgöz” adı verilen doğal kaynakların bir araya gelmesiyle oluşuyor. Bu kaynaklardan bir kısmı Sızır Hidroelektrik Santrali’ne yönlendirilirken, diğer kısmı yüksek kayalardan düşerek şelaleyi meydana getiriyor. Burada hem doğa yürüyüşü yapabilir hem de piknik alanında dinlenebilirsiniz. Ayrıca, şelalenin etrafında bir çay bahçesi ve restoran gibi sosyal alanlar da bulunuyor.
Sızır Şelalesi, aynı zamanda 2. derece doğal sit alanı olarak koruma altında. Eğer Sivas’a yolculuk yapıyorsanız, Sızır Şelalesi’ni ziyaret etmek, doğanın tadını çıkarmak ve huzurlu bir gün geçirmek için ideal bir seçenek. Şelalenin sunduğu eşsiz atmosferde zaman geçirmek, sizi günlük yaşamın stresinden uzaklaştıracak.
Aşık Veysel Müzesi
Sivas’ın Sivrialan Köyü’nde bulunan Aşık Veysel Müzesi, Türkiye’nin en ünlü halk ozanlarından biri olan Aşık Veysel Şatıroğlu’nun anısını yaşatmak amacıyla kurulmuştur. Bu müze, 1979 yılında Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılan Aşık Veysel’in evinde, 1982 yılında ziyarete açılmıştır
Müzede, Aşık Veysel’e ait kişisel eşyalar, fotoğraflar ve şiirlerinin yanı sıra, kendisi hakkında yayımlanan eserler de sergileniyor. Bu eserler, Aşık Veysel’in hayatına ve sanatına dair derin bir bakış sunuyor. Müze, Aşık Veysel’in hayatını ve eserlerini anlamak isteyen ziyaretçiler için önemli bir kaynak niteliğinde.
Her yıl 9-11 Temmuz tarihlerinde düzenlenen anma törenleri ve “Aşık Veysel Âşıklar Bayramı” festivali, müzenin ve Aşık Veysel’in adını yaşatmak adına önemli etkinlikler arasında yer alıyor. Bu etkinlikler, hem yerli hem de yabancı sanatçıların katılımıyla dolu dolu geçiyor ve kültürel bir buluşma fırsatı sunuyor. Aşık Veysel Müzesi, Sivas’a gelen herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer.
Kale Camii
Sivas’ın tarih dolu sokaklarında yer alan Kale Camii, 1580 yılında Sultan III. Murad döneminde Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından inşa edilmiş. Caminin mimarisi, kareye yakın bir plana sahip olup, dışarıdan onikigen bir tambur ile sekizgen kasnağa geçiş sağlayan tromplar ile desteklenmiştir.
Caminin dış cephesinde yer alan süslemeler ve iç mekanındaki ayrıntılar, dönemin mimari zenginliğini gözler önüne seriyor. Özellikle, minaresi tuğladan yapılmış ve kesme taşlarla çevrelenmiştir. Caminin duvarlarında yer alan çini örnekleri ve kalem işleri, Selçuklu sanatının zarif dokunuşlarını yansıtıyor.
Kale Camii, Sivas’ın kültürel ve dini mirası açısından önemli bir yere sahip. Hem yerli hem de yabancı ziyaretçilerin ilgisini çeken bu yapı, sadece bir ibadet yeri olmanın ötesinde, Sivas’ın tarihine tanıklık eden bir sembol niteliği taşıyor.
Dipsiz Göl Şelalesi ve Dipsiz Göl
Sivas’ın Doğanşar ilçesinde yer alan Dipsiz Göl, doğa severler için keşfedilmesi gereken bir doğal güzellik. Sivas şehir merkezine 82 kilometre, Doğanşar ilçesine ise 16 kilometre uzaklıkta bulunan bu göl, derinliği bilinmediği için “Dipsiz” adını almış. Eşsiz manzarasıyla dikkat çeken göl, yazın serinlemek ve doğanın tadını çıkarmak isteyenler için oldukça ideal bir yer.
Dipsiz Göl, çevresindeki yeşil bitki örtüsü ve sakin atmosferiyle özellikle piknik yapmak ve doğa yürüyüşleri yapmak için harika bir alan sunuyor. Göl çevresinde, zengin bir flora ve fauna ile karşılaşabilirsiniz. Yürüyüş yolları boyunca, doğal güzellikleri keşfederken fotoğraf çekmek için pek çok fırsat bulacaksınız.
Gölün hemen yakınında Dipsiz Göl Şelalesi de bulunuyor. Bu şelale, gölden akan suyla oluşuyor ve yaklaşık 50 metre yükseklikten dökülen su, ince bir çizgi halinde savrularak etkileyici bir görüntü oluşturuyor.
Dipsiz Göl ve çevresini ziyaret etmek, hem doğanın tadını çıkarmak hem de huzurlu bir gün geçirmek için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Burası, doğanın sunduğu dinginlikte bir gün geçirmeniz için sizi bekliyor.
Hafik Gölü
Sivas’ın Hafik ilçesinde yer alan Hafik Gölü, doğal güzellikleri ve tarihi zenginlikleri ile dikkat çekiyor. Yaklaşık 1 km² alana sahip olan bu göl, ortalama 6 metre derinliği ile dipten kaynayan sularla beslenmekte. Göl, Kızılırmak Nehri’nin bir koluna dökülen sularla doğal bir ekosistem oluşturuyor ve çevresinde önemli bir mesire alanı olarak biliniyor.
Pılır Höyük
Hafik Gölü’nün batısında bulunan Pılır Höyük, bu bölgenin tarihi önemi açısından oldukça dikkat çekici. Yapılan kazılarda, göl tabanına çakılmış ahşap direkler üzerinde yer alan göl evleri tespit edilmiş. Bu yerleşim, Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı’na kadar uzandığı belirlenmiş ve ülkemizdeki palafit (göl evleri) örneklerinin en önemli temsilcisi olmuştur.
Kesik Köprü
Sivas’ın tarihi köprülerinden biri olan Kesik Köprü, Eski Sivas-Kayseri yolu üzerinde, Kızılırmak Nehri’nin üzerinde yer alıyor. 1213 yılında Anadolu Selçuklu döneminde inşa edilen köprü, hem mimari yapısıyla hem de tarihi önemiyle dikkat çekiyor
Kesik Köprü, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, yuvarlak ve sivri kemerli toplam 17 gözden meydana gelirken, ikinci bölüm ise 10 metre kadar uzaklıkta bulunan yuvarlak kemerli iki gözden oluşuyor. İkinci bölümde su akmamasına rağmen, köprünün tarihi bütünlüğünü koruyor. Toplamda 326,35 metre uzunluğunda ve 4,85 metre genişliğindeki köprü, kesme taş kullanılarak inşa edilmiştir ve estetik yapısıyla Sivas’ın mimari mirasının önemli bir parçasını oluşturuyor
Kesik Köprü, 19. yüzyılda “Kesik” adını almış ve zamanla restore edilerek bugüne kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu köprü, yalnızca ulaşım amacıyla değil, aynı zamanda tarihi bir anıt olarak da Sivas’ın kültürel zenginliğine katkı sağlıyor. Ziyaretçiler, burada geçmişin izlerini keşfederken, Sivas’ın tarihi ve kültürel mirası hakkında daha fazla bilgi edinme fırsatını buluyor.
Şeyh Hasan Bey Kümbeti (Güdük Minare)
Sivas’ın tarihi yapılarından biri olan Şeyh Hasan Bey Kümbeti, halk arasında “Güdük Minare” olarak bilinir. Eretna Devleti’nin kurucusu Alâeddin Eretna’nın, 1347 yılında vefat eden oğlu Şeyh Hasan Bey için inşa ettirdiği bu türbe, Selçuklu mimarisinin önemli örneklerinden biri. Kesme taş ve tuğla kullanılarak yapılan yapı, mimari estetiği ile oldukça dikkat çekiyor
Kümbet, kare kaide üzerine oturtulmuş silindirik bir gövdeye sahip. Gövdesi, konik bir külah ile örtülmüş yapı, özellikle Selçuklu döneminin mimari detaylarını yansıtan Türk üçgenleriyle dikkat çekiyor. İç kısmında, Şeyh Hasan Bey’e ait bir sanduka bulunuyor.
Güdük Minare, Sivas’ın tarihi dokusunun önemli bir parçasını oluşturuyor. Ziyaretçilerin ilgisini çeken bu yapı, sadece dini bir mekan değil, aynı zamanda tarihi bir anıt olarak da öne çıkıyor.
Kurşunlu Hamamı
1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından inşa edilen bu hamam, Osmanlı dönemi klasik mimarisinin güzel bir örneği. Hamamın inşasında kesme taş ve kurşun kullanılmış, bu yüzden “Kurşunlu” adını almıştır.
Kurşunlu Hamamı, geleneksel çifte hamam olarak tasarlanmış, hem kadınlar hem de erkekler için ayrı bölümlere sahip. Hamam, 50 kişilik kapasitesiyle aynı anda birçok misafire hizmet verebiliyor. Yapının iç kısmı, geleneksel hamam kültürünü yaşamak isteyenler için sakin bir atmosfer sunuluyor.
Kurşunlu Hamamı, Sivas merkezinde, yürüyüş mesafesinde bulunuyor ve tarihi kent meydanına sadece 400 metre uzaklıkta. Kurşunlu Hamamı’nı ziyaret ederek bu eşsiz yapının tarihi dokusunu keşfedebilir ve hamam geleneğinin tadını çıkarabilirsiniz.
Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesi
Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesi, Sivas’ın kültürel ve entelektüel hayatında önemli bir yere sahip olan tarihi bir mekandır. 1908 yılında 7. Dönem Milletvekili Yusuf Ziya Başara tarafından kurulan bu kütüphane, zamanla zengin bir koleksiyon haline gelmiştir. Osmanlı döneminden günümüze kadar uzanan eserleri, sadece akademisyenler için değil, aynı zamanda meraklı okuyucular için de değerli bir bilgi kaynağı sunuyor.
Kütüphane, başlangıçta kendi koleksiyonunu oluşturmak amacıyla kurulduktan sonra, zamanla birçok yazma eser ve matbu kitap ile genişlemiş. İçinde bulunan 1,583 adet yazma eser ve 15,070 adet matbu eserle, toplamda 16,653 kitapla Sivas’ın kültürel hafızasının önemli bir parçasını oluşturuyor. Kütüphane, yerel tarih, edebiyat ve sanat üzerine önemli belgeler barındırıyor.
Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesi, yalnızca bir kitap deposu değil; aynı zamanda halkın kültürel seviyesini artırmayı amaçlayan bir eğitim merkezi olarak da işlev görüyor. Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında, kütüphane, eğitim politikalarının bir parçası olarak önemli bir rol oynamıştır. Bugün, modern dijital hizmetlerle de desteklenmiş olan bu kütüphane, öğrenciler, araştırmacılar ve yerel halk için zengin bir bilgi kaynağı olmayı sürdürüyor.
Yıldız Dağı Kış Sporları Turizm Merkezi
Yıldız Dağı Kış Sporları Turizm Merkezi, Sivas’ın doğal güzellikleri arasında yer alarak, kış turizmi açısından önemli bir merkez. 2010 yılında faaliyete geçen bu tesis, Sivas şehir merkezine yaklaşık 58 kilometre uzaklıkta bulunuyor.. Yıldız Dağı, 2,552 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en genç ve gelişmekte olan kayak merkezlerinden biri.
Kış sezonunda ziyaretçilere birçok imkan sunan merkez, toplamda 5 profesyonel kayak pisti ve 3 acemi pisti ile donatılmış. Pistler arasında 2,260 metre uzunluğunda bir telesiyej ve 804 metre uzunluğunda teleski bulunuyor. Ayrıca, kızak pisti ve yürüyen bant gibi çeşitli mekanik tesisler de yer alıyor. Kayak severler için tam donanımlı ekipman kiralama imkanı da sunuluyor.
Yıldız Dağı, sadece kış sporları için değil, yaz aylarında da doğa yürüyüşü, bisiklet sürme ve dağcılık gibi birçok aktivite için uygun bir alana sahip. Bu yönüyle, Sivas’ın sadece kış turizmi değil, yıl boyunca doğa aktiviteleriyle de öne çıkan bir destinasyon olmasını sağlıyor.
Tarihi Taş Han Çarşısı
Sivas’ın kalbinde yer alan Tarihi Taş Han Çarşısı, 19. yüzyılın ortalarında inşa edilmiştir. Tamamen kesme taşla yapılan bu çarşı, hem mimari güzelliği hem de tarihi dokusuyla dikkat çekiyor. İki katlı ve ortası açık avlulu bir yapıya sahip olan Taş Han, Sivas’ın ticaret hayatının merkezi olmuş, farklı dükkanları ve sosyal alanları ile ziyaretçilerine sıcak bir ortam sunmaktadır.
Burası, sadece alışveriş yapmak için değil, aynı zamanda Sivas’ın tarihini ve kültürel zenginliğini deneyimlemek için de ideal bir yer. Eğer Sivas’a gelirseniz, Tarihi Taş Han Çarşısı’nı ziyaret ederek hem alışveriş yapabilir hem de tarihi atmosferin tadını çıkarabilirsiniz.
Pir Sultan Abdal Anıtı ve Evi
Pir Sultan Abdal’ın Evi, Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz köyünde yer alıyor ve 1495-1499 yılları arasında doğan Pir Sultan Abdal’a aittir. Bu tarihi yapı, Alevi-Bektaşi kültürünün önemli bir simgesi olarak kabul ediliyor. Pir Sultan Abdal, Anadolu’da tasavvuf düşüncesinin yayılmasına önemli katkılarda bulunmuş bir halk şairidir.
Evin restore edilerek ziyaretçilere açılması, bu önemli kültürel mirası gün yüzüne çıkarmaktadır. Ev, hem mimarisiyle hem de içindeki tarihi eşyalarla ziyaretçilerine bir zaman yolculuğu sunuyor. Burada Pir Sultan Abdal’ın hayatı ve eserleri hakkında bilgi edinirken, aynı zamanda bu manevi atmosferin tadını çıkarma fırsatı bulabilirsiniz.
Şemseddin-i Sivasi Türbesi
Şemseddin-i Sivasi Türbesi, Sivas’ın tarihi ve kültürel zenginlikleri arasında önemli bir yer tutar. 1519 yılında Tokat’ın Zile ilçesinde doğan Şemseddin Sivasi, 1597 yılında Sivas’ta vefat etmiştir. Özellikle mutasavvıf ve şair olarak tanınan Şemseddin Sivasi, Anadolu’da tasavvuf düşüncesinin yayılmasına önemli katkılarda bulunmuştur
Türbe, 1600 yılında inşa edilmiş ve Selçuklu mimarisinin zarif örneklerinden biridir. Dışarıdan sekizgen bir kasnağa sahip olan türbe, üzeri tek kubbe ile örtülmüştür. Kubbesi yeşil sırlı kiremitlerle kaplanmıştır. Türbenin içerisinde Şemseddin Sivasi’nin sandukası yer alırken, çevresinde de aile fertlerine ait on iki adet mezar daha bulunuyor.
Ziyaretçiler, türbeyi gezerek Şemseddin Sivasi’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi edinirken, aynı zamanda bu manevi atmosferde derin bir huzur bulurlar. Hem geçmişin izlerini sürmek hem de Anadolu tasavvuf geleneğini tanımak için türbeyi ziyaret edebilirsiniz.
Susamışlar Konağı
Susamışlar Konağı, Sivas’ın tarihi ve kültürel dokusunun önemli bir parçasını oluşturuyor. 19. yüzyılın ortalarında inşa edilen bu konak, Osmanlı döneminin zarif mimari özelliklerini taşıyor. Konağın girişinin üst kısmında yer alan köşk ve önündeki çeşme, 1815 yılında Benderli Ali Ağa tarafından yapılmış. Konağın diğer bölümleri de bu tarihe yakın bir dönemde inşa edilmiştir.
Konağın yapısında, geniş müştemilat yer alıyor. Yazlık ve kışlık odalar, mutfak, kiler, çardak, han, anbar, iki ahır, samanlık, kapıcı odası ve fırın gibi çeşitli alanlar, konağın tarih boyunca işlevsel bir mekân olmasını sağlamıştır. Günümüzde, Sivas Belediyesi tarafından restore edilerek aslına uygun bir şekilde yeniden hayata kazandırılmıştır.
Susamışlar Konağı, yalnızca mimarisiyle değil, aynı zamanda geçmişteki sosyal hayatı yansıtan önemli bir yapı olarak da ziyaretçileri çekiyor. Burayı ziyaret edenler, Osmanlı döneminin sıcak atmosferini hissetmenin yanı sıra, konağın tarihine ve Sivas’ın kültürel geçmişine dair derinlemesine bir bakış elde edebilirsiniz.
İnönü Konağı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularından ve 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, 1891-1897 yılları arasında orta öğrenim gördüğü dönemde ailesiyle birlikte yaşadığı bu konak, Sivas’ın kültürel mirasının önemli bir parçasını oluşturuyor. 1945 yılında Sivas Belediyesi tarafından satın alınarak müzeye dönüştürülen İnönü Konağı, uzun yıllar boyunca bu işlevi sürdürmüş, daha sonra Sivas İl Özel İdaresi’ne devredilmiştir.
Yapı, geleneksel Osmanlı mimarisinin zarif detaylarını barındırıyor. İki katlı olan konak, geniş bahçesiyle ziyaretçilerine huzurlu bir ortam sunuyor. İç mekanları, tarihi eşyalar ve döneme ait eserlerle dolu olan konağın, zengin bir kültürel mirası günümüze taşıdığı söylenebilir. Konak, aynı zamanda çeşitli sergi ve etkinliklere ev sahipliği yaparak, yerel halk ve ziyaretçiler için önemli bir kültürel merkez işlevi görüyor.