Erzurum’da Gezilecek Yerler: Palandöken’den Çifte Minareli Medrese’ye En Güzel Yerler

Erzurum, tarih kokan sokakları ve doğanın en güzel renkleriyle sizi karşılayan bir şehir. Palandöken Dağı’nın karla kaplı zirvelerinde kaymanın keyfini çıkarabilir ya da Tortum Şelalesi’nin büyüleyici sesiyle huzur bulabilirsiniz. Şehrin köklü geçmişi, Yakutiye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese gibi tarihi yapılarla adım adım karşınıza çıkar, her köşesi sizi geçmişin izlerine götürür. Hem doğanın kucağında olmak hem de bu tarihi atmosferi hissetmek isteyenler için Erzurum adeta bir açık hava müzesi gibi!

Bu yazımızda, Erzurum’un hem tarihi hem de doğal güzelliklerini keşfetmeye çıkıyoruz. Hazırsanız, tarih ve doğanın buluştuğu bu eşsiz şehirde unutulmaz bir yolculuğa başlayalım.


Çifte Minareli Medrese ve Vakıf Eserleri Müzesi

Erzurum’un kalbinde yer alan Çifte Minareli Medrese, ihtişamıyla şehrin simgesi haline gelmiş bir Selçuklu eseri. 13. yüzyılda inşa edilen bu yapı, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanı’ndan Padişah Hatun tarafından yaptırıldığı düşünüldüğü için, Hatuniye Medresesi olarak da biliniyor. Medrese, zarif taş işçiliği ve dengeli mimarisiyle, hem mimari hem de sanatsal açıdan benzersiz bir eser. İki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu planıyla Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu yapı, avlusunun her iki yanında sıralanmış öğrenci ve öğretmen odalarıyla bir eğitim merkezi olarak hizmet vermiş.

Medresenin en dikkat çekici bölümlerinden biri, taç kapısındaki taş süslemeleridir. Bu bezemeler arasında Selçuklu’nun simgesi haline gelen çift başlı kartal, hayat ağacı ve yılan motifleri yer alıyor. İki yanındaki minareler ise tuğla ile örülmüş ve sırlı çinilerle süslenmiş. Minarelerin üzerinde yer alan turkuaz renkli çinilerle işlenmiş “Allah” yazısı, dikkat çeken bir diğer detaydır.

Medrese, Osmanlı döneminde 4. Murad tarafından restore edilmiş ve bir dönem tophane olarak kullanılmıştır. Daha sonraki dönemlerde çeşitli işlevler üstlenen bu tarihi yapı, 2019 yılında Vakıf Eserleri Müzesi olarak ziyarete yeniden açıldı. Müzede, Osmanlı dönemine ait el yazmaları, halılar, kilimler, sancaklar ve çeşitli etnografik eserler sergileniyor.

Bugün, Çifte Minareli Medrese, yalnızca mimari ve tarihî önemiyle değil, aynı zamanda düzenlenen kültürel etkinliklerle de şehrin kültürel hayatına katkıda bulunan önemli bir eser. Yıldan yıla artan ziyaretçi sayısı ile medrese, Erzurum’u keşfetmek isteyen herkesin rotasında mutlaka yer almalı.

Yakutiye Medresesi ve Türk İslam Eserleri Müzesi

Erzurum’un merkezinde bulunan Yakutiye Medresesi, 1310 yılında İlhanlı döneminde Gazan Han ve Bolugan Hatun adına inşa edilmiştir. Bu etkileyici yapı, Selçuklu mimarisinin zarif detaylarını günümüze taşır. Medresenin en dikkat çekici özelliklerinden biri, taç kapısındaki ince taş işçiliği ve üzerindeki hayat ağacı, pars figürleri ve çift başlı kartal motifleridir. Kapıdan geçerken, bu sanat eserleri sizi karşılar ve yapının sanatsal derinliğini gözler önüne serer.

Yapı, dört eyvanlı kapalı avlu düzeniyle inşa edilmiştir ve bu planıyla Anadolu’daki nadir örneklerden biridir. Minarelerinden biri hala ayakta olup, üzerinde yer alan turkuaz çiniler göze çarpar. Diğer minare ise zamanla yıkılmıştır ancak bu, medresenin büyüleyici atmosferini etkilemez. Avluya geçtiğinizde, sizi beşik tonozlu odalar karşılar; bu odalar, o dönemde eğitim gören öğrencilere ve hocalara ev sahipliği yapmıştır.

Bugün, Yakutiye Medresesi Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak hizmet vermektedir. Müzede, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait el yazmaları, takılar, sikkeler, silahlar ve etnografik eserler sergilenmektedir. Ayrıca, Erzurum’un kültürel mirasını yansıtan zengin koleksiyonlar, ziyaretçileri adeta tarihin derinliklerine çekiyor.

Erzurum’a geldiğinizde, bu medreseyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Hem tarihi hem de sanatsal anlamda benzersiz bir yapı olan Yakutiye Medresesi, sizi zamansız bir yolculuğa çıkaracak ve Erzurum’un kültürel dokusunu daha yakından hissetmenizi sağlayacak.

Üç Kümbetler

Erzurum’un tarih dolu sokaklarında yürürken karşınıza çıkacak en etkileyici yapılardan biri Üç Kümbetler. Şehir merkezinde yer alan bu anıt mezarlar, Selçuklu döneminin zarif ve güçlü mimarisini günümüze kadar taşıyan önemli eserler. Özellikle en büyük olan kümbet, 12. yüzyılda inşa edilmiş ve Emir Saltuk’a ait olduğu düşünülüyor. Sekizgen gövdesi, taş işçiliği ve konik külahıyla dikkat çeken bu yapı, sizi adeta zamanda bir yolculuğa çıkarıyor.

Yakından incelediğinizde, Emir Saltuk Kümbeti’ndeki taş işçiliği gerçekten büyüleyici. Gövdedeki boğa, kartal, yılan ve yarasa gibi figürler Orta Asya Türk kültüründen izler taşıyor. Bu kabartmalar, yapıya sanatsal bir derinlik kazandırırken, dönemin ruhunu da hissetmenizi sağlıyor. Diğer iki kümbet ise 14. yüzyılda inşa edilmiş ve kime ait oldukları bilinmese de, mimarileriyle dikkat çekiyor. Bir tanesi silindirik, diğeri ise on iki cepheli yapısıyla sizi etkisi altına alacak.

Üç Kümbetler, sadece mezar yapıları olmanın ötesinde, bir dönemin sanatını, kültürünü ve inançlarını yansıtan sessiz tanıklar gibi duruyor. Eğer Erzurum’da tarihin izini sürmek istiyorsanız, Üç Kümbetler’i görmeden dönmeyin. Her bir detayı, size geçmişten bir hikâye anlatıyor olacak.

Erzurum Ulu Camii

Erzurum’un en büyük ve en eski ibadet mekanlarından biri olan Erzurum Ulu Camii, 1179 yılında Saltuklu Emiri Nasirüddin Muhammed Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Selçuklu mimarisinin zarif örneklerinden biri olan bu cami, günümüzde de görkemiyle dikkat çekiyor. Camiye halk arasında Atabey Camii de deniyor ve 6000 kişilik kapasitesiyle şehrin en büyük camisi olarak öne çıkıyor.

Yapıya adım attığınızda, dikkatinizi çeken ilk şey caminin geniş iç mekânı ve sütun düzenidir. Cami, sivri kemerlerle birbirine bağlanan toplam 40 sütun üzerine inşa edilmiştir. Mihrabın bulunduğu ana mekân, o dönemin cami mimarisinde öne çıkan geometrik motiflerle süslenmiş. Caminin kuzey ve doğu cephelerinde toplamda beş kapı bulunuyor, bu kapıların her biri mimari açıdan farklı bir tasarıma sahip. 12. yüzyılda Anadolu’da inşa edilen birçok ulu camide olduğu gibi Erzurum Ulu Camii de sağlam mimarisi ve taş işçiliği ile dikkat çekiyor.

Cami, tarih boyunca birçok kez onarımdan geçmiş. 1639 yılında Hüseyin Paşa, 1826 yılında Ali Efendi tarafından restorasyon görmüş ve son büyük onarımı ise 1957-1964 yılları arasında yapılmış. IV. Murat döneminde bir dönem erzak deposu olarak kullanılsa da bugün cami, hem ibadet hem de turistik ziyaretler için kapılarını açık tutuyor.

Erzurum’da tarihi ve mimari bir zenginliği keşfetmek isteyenler için Ulu Camii, mutlaka ziyaret edilmesi gereken önemli bir durak. Caminin etkileyici mimarisi ve tarihi atmosferi, ziyaretçilerini adeta tarihin derinliklerine götürüyor.

Atatürk Evi Müzesi

Erzurum’un merkezinde yer alan Atatürk Evi, 19. yüzyılın sonlarında bir Erzurumlu tarafından konak olarak inşa edilmiştir. Bu tarihi yapı, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün 9 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ne hazırlık yaparken 52 gün boyunca kaldığı yer olmasıyla önemli bir anıttır. Kongre sürecinde alınan kararlarla Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atılmıştır.

1915-1916 yıllarında kısa bir süre Alman Konsolosluğu olarak kullanıldıktan sonra, Erzurum’un 1918’deki kurtuluşunun ardından valiliğe devredilmiştir. Atatürk’ün Erzurum’daki önemli çalışmaları burada gerçekleşmiş ve bu süreçte konak tarihi bir değer kazanmıştır. 13 Eylül 1924’te Atatürk’ün Erzurum’u ziyareti sırasında, şehrin anahtarı ve evin tapusu kendisine hediye edilmiştir. Yapı, 1984 yılında Atatürk Evi Müzesi olarak halkın ziyaretine açılmıştır.

Müze bugün, Milli Mücadele dönemine ait belgeler, Mustafa Kemal Atatürk’e ait kişisel eşyalar ve Erzurum Kongresi’ne dair objelerle dolu. Müzenin atmosferi, ziyaretçilerini Kurtuluş Savaşı’nın heyecanlı günlerine götürüyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna tanıklık ettiriyor.

Erzurum’a geldiğinizde, Atatürk Evi’ni ziyaret etmek, tarihin bu önemli dönemini yakından hissetmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

Erzurum Kalesi

Erzurum’un merkezinde yer alan Erzurum Kalesi, şehrin en eski yapılarından biri olarak dikkat çeker. M.Ö. 5. yüzyılda Bizans İmparatoru Theodosius tarafından yaptırıldığı düşünülen kale, 2500 yılı aşkın bir tarihe sahip. İlk başta Bizanslılar tarafından inşa edilen yapı, daha sonra Saltuklu Devleti döneminde onarılarak önemli bir askeri savunma noktası haline gelmiş. Kale, hem iç kale hem de daha geniş bir alana yayılan dış kale olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Ancak günümüze kadar sadece iç kale ulaşabilmiş, dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış durumda.

İç kalede, Türk-İslam mimarisinin ilk örneklerinden biri olan Kale Mescidi ve Tepsi Minare (Saat Kulesi olarak da bilinir) bulunuyor. Tepsi Minare, Saltuklular döneminde gözetleme kulesi olarak kullanılmış, Osmanlı döneminde ise saat kulesine dönüştürülmüştür. Bugün Erzurum Kalesi’ne çıktığınızda, şehrin tarihi dokusuna tepeden bakabilir ve özellikle Tepsi Minare’nin ihtişamını yakından görebilirsiniz.

Kale, birçok kez onarım geçirmiştir; en büyük restorasyonlar Kanuni Sultan Süleyman ve II. Mahmud dönemlerinde yapılmıştır. Yüzyıllar boyunca şehri koruyan bu kale, ziyaretçilerine Erzurum’un tarihi hakkında derin bir bilgi sunuyor ve panoramik manzarasıyla şehrin ruhunu hissettiriyor.

Lala Mustafa Paşa Camii

Erzurum’un kalbinde yer alan Lala Mustafa Paşa Camii, 1562 yılında Osmanlı Sadrazamı ve Kıbrıs fatihi Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami, şehrin Osmanlı dönemindeki ilk büyük camisi olma özelliği taşır ve mimarisiyle, klasik Osmanlı camilerinin zarif bir örneğidir. Cami, Mimar Sinan‘ın eserlerinden biri olarak kabul edilir ve İstanbul’daki büyük camilere benzeyen merkezi planıyla dikkat çeker. Bu özellik, camiye hem görkemli hem de sağlam bir yapı kazandırıyor.

Caminin mimari detaylarına bakıldığında, ortada dört paye ile taşınan merkezi kubbe, dört yarım tonoz ve köşelerdeki dört küçük kubbeyle desteklenmiştir. Camiye girerken dikkat çeken mihrabın üzerindeki çiniler, Rus işgali sırasında zarar görmüş olsa da hala caminin ihtişamını korur. Minare ise beyaz kesme taşlarla inşa edilmiş olup, kırmızı taşlı bileziklerle süslenmiştir; bu zarif minare tek şerefelidir ve caminin estetiğini tamamlayan önemli bir unsurdur.

Lala Mustafa Paşa Camii, aynı zamanda şehrin sosyo-kültürel yapısında önemli bir rol oynamış. Caminin son cemaat yerindeki ferman, IV. Mehmed’in 1671’de Erzurum halkının vergilerden muaf tutulmasına dair bir belge içeriyor. Bu ferman, caminin tarihî ve kültürel zenginliğinin bir göstergesi olarak hala ziyaretçilerini karşılıyor.

Erzurum’a geldiğinizde, bu görkemli yapıyı ziyaret ederek, Osmanlı mimarisinin izlerini sürebilir ve şehrin tarihî dokusunu daha yakından hissedebilirsiniz.

Tepsi Minare (Erzurum Saat Kulesi)

Erzurum Kalesi içinde yükselen Tepsi Minare, Erzurum’un en eski ve dikkat çekici yapılarından biri. 12. yüzyılda Saltuklu Hükümdarı Ebu’l Kasım tarafından yaptırılan bu minare, ilk başta İç Kale Mescidi’ne ait bir minare olarak inşa edilmiş. Ancak yıllar sonra, 19. yüzyılda üzerine saat eklenmiş ve saat kulesi kimliğini kazanmış. Bu nedenle halk arasında bazen “Saat Kulesi” olarak da anılıyor. Ancak gerçek adı her zaman Tepsi Minare olarak biliniyor.

Tepsi Minare’nin mimarisi oldukça etkileyici. Minarenin tuğladan silindirik gövdesi, sepet örgüsü tarzında bir işçilikle bezenmiş. Gövdesinin alt kısmında üç renkli kesme taşlardan oluşan sağlam bir kaide yükseliyor. 21 metre yüksekliğiyle Erzurum Kalesi’nin en dikkat çekici noktalarından biri olan bu yapı, şehir merkezinin panoramik manzarasını sunuyor. Hem stratejik hem de dini bir yapı olarak tasarlanmış, bu yüzden hem gözetleme kulesi hem de bir ibadet mekanı olarak kullanılmış.

Tepsi Minare’yi ziyaret ettiğinizde, sadece şehrin muhteşem manzarasını görmekle kalmaz, aynı zamanda Erzurum’un kadim tarihi ve kültürel mirasıyla da iç içe olursunuz. Tarihe tanıklık eden bu yapı, Erzurum’u keşfetmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak.

Eski Erzurum Evleri

Erzurum’un soğuk kışlarına ve tarihi dokusuna uygun olarak inşa edilen Eski Erzurum Evleri, şehrin geleneksel mimarisini ve yaşam tarzını yansıtan yapılardır. Genellikle iki katlı, kalın taş duvarlı ve ahşap kirişlemeli olan bu evler, soğuk havaya karşı dayanıklı şekilde tasarlanmıştır. Evlerin alt katı çoğunlukla ahır ve depo olarak kullanılırken, üst katta aile yaşardı. Erzurum’un çetin kışlarına karşı evlerin iç mekanları, tandır başı adı verilen özel bir ocakla ısıtılırdı. Bu ocak, aynı zamanda yemeklerin pişirildiği ve ailenin toplandığı sıcak bir merkezdi.

Evlerin mimarisi, detaylarıyla da dikkat çekiyor. Kapılarda iki tokmak bulunur; biri hafif ses çıkaran, diğeri daha sert. Gelen kişi kapının hangi tokmağına vurduğuna göre, ev sahibi gelenin kadın mı erkek mi olduğunu anlar. Ayrıca, evlerde bulunan şerbetlik (günümüzde gümüşlük), gelen misafirlere kolayca kıbleyi bulmalarını sağlayacak şekilde yerleştirilmiştir. Kışın sıcak, yazın serin tutan bu evler, Erzurum halkının yaşam kültürünü de yansıtıyor.

Tarihi Erzurum evlerinin bir kısmı restore edilerek günümüzde restoran veya müze haline getirilmiştir. Bu evlerde hem yöresel lezzetleri tatmak hem de Erzurum’un asırlık kültürünü daha yakından tanımak mümkün.

Rüstem Paşa Bedesteni (Taşhan)

Rüstem Paşa Bedesteni (Taşhan), Erzurum’un en önemli tarihi yapılarından biri olarak öne çıkıyor. 1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve sadrazamı Rüstem Paşa tarafından inşa ettirilmiş. Bedesten, Osmanlı kervansaray mimarisinin güzel bir örneği olup, Erzurum’daki ticaret ve sosyal yaşamın merkezi haline gelmiş. Halk arasında Taşhan adıyla da bilinen bu yapı, zamanında yolcuların dinlenebileceği bir han ve ticaret merkezi olarak kullanılmıştır.

Yapının mimari özellikleri oldukça etkileyici. Dikdörtgen avlusu etrafında sıralanmış 32 odadan oluşan bu iki katlı bedesten, kesme taşlardan yapılmış ve klasik Osmanlı kervansaray tarzını yansıtıyor. Batıya bakan giriş kapısındaki beşik tonozlu kemerler ve odaların düzeni, yapıya hem estetik hem de fonksiyonel bir karakter kazandırmış.

Günümüzde ise Rüstem Paşa Bedesteni, Oltu taşı işçiliğinin merkezi olarak biliniyor. Erzurum’a gelenler, buradan oltu taşından yapılmış tespihler, yüzükler ve çeşitli hediyelik eşyalar satın alabiliyor. Bu tarihi yapı, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çeken bir alışveriş merkezi haline gelmiş durumda.

Eğer Erzurum’da tarihi ve kültürel bir yolculuğa çıkmak isterseniz, Rüstem Paşa Bedesteni, Osmanlı’nın zarif mimarisini keşfetmek ve bölgeye özgü oltu taşından ürünler almak için mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden biri.

Palandöken Dağı ve Palandöken Kayak Merkezi

Palandöken Dağı, Erzurum’un güneyinde yer alan ve Türkiye’nin en yüksek dağlarından biri olarak bilinen muhteşem bir doğa harikası. 3.271 metreye kadar yükselen zirvesiyle, hem yerli hem de yabancı turistlerin gözdesi haline gelmiş durumda. Palandöken, kış turizmi için Türkiye’nin en elverişli noktalarından biri olmasının yanı sıra, yılın büyük bir bölümünde karla kaplı olması nedeniyle uzun kayak sezonları sunar. Bu da onu, kış sporları tutkunlarının vazgeçilmez adreslerinden biri yapıyor.

Palandöken Kayak Merkezi, her seviyedeki kayakçıya uygun pistleriyle dikkat çeker. Yeni başlayanlar için geniş ve rahat yeşil pistler, orta seviyedeki kayakçılar için mavi pistler ve deneyimli sporcular için zorlu kırmızı ve siyah pistler mevcut. Ayrıca, kayak ve snowboard yapmak isteyenler için profesyonel eğitmenler eşliğinde dersler ve eğitimler de sunuluyor. Merkezde, gece kayak yapmayı mümkün kılan aydınlatmalı pistler ve etkileyici manzaralar eşliğinde kayak keyfi sizi bekliyor.

Kayak yapmayı sevmeyenler için de Palandöken, muhteşem doğası ve temiz havasıyla büyüleyici bir tatil sunar. Konforlu oteller, restoranlar ve spa merkezleri ile her türlü ihtiyacınıza cevap veren bir tatil deneyimi sunuyor. Erzurum şehir merkezine sadece 10 dakika uzaklıkta olması ise kayak severler için büyük bir avantaj.

Palandöken, sahip olduğu olimpiyat pistleri ve 22 farklı kayak rotasıyla Türkiye’nin en uzun kayak pistlerine sahip merkezlerinden biridir. 2011 Dünya Üniversiteler Kış Oyunları’na da ev sahipliği yapmış bu merkez, Türkiye’nin en önemli kış sporları destinasyonlarından biri olarak her yıl binlerce turisti ağırlıyor.

Narman Peribacaları

Erzurum’un Narman ilçesinde bulunan Narman Peribacaları, doğal güzellikleriyle büyüleyen ve kırmızı rengiyle dikkat çeken bir doğa harikasıdır. Bölge halkı tarafından “Kırmızı Periler Diyarı” olarak da bilinen bu peri bacaları, rüzgar ve yağmurun kumlu toprağı aşındırmasıyla milyonlarca yıl boyunca şekillenmiş. Bu yapılar, jeolojik olarak Kapadokya’daki peribacalarına benzese de, farklı bir süreçle meydana gelmiş. Kapadokya’daki peri bacaları volkanik hareketlerle oluşurken, Narman’dakiler 2,5-3 milyon yıl önce akarsuların getirdiği malzemelerin zamanla aşınmasıyla meydana gelmiş.

Narman Peribacaları’nın kırmızı rengini almasının nedeni, tortul kayaçlardaki demirin oksitlenmesi. Bu renk ve şekil özellikleriyle peri bacaları, görsel olarak ABD’deki Büyük Kanyon’a benzetiliyor ve ziyaretçiler tarafından oldukça ilgi görüyor. Bölgede turizmi canlandırmak amacıyla düzenlenen etkinlikler ve şenlikler, her yıl binlerce yerli ve yabancı turisti buraya çekiyor.

Doğa tutkunları ve fotoğrafçılar için adeta bir cennet olan Narman Peribacaları’nda, özellikle yıldız pozlama gibi fotoğraf teknikleri kullanılarak gece çekimleri yapılabiliyor. Ayrıca, ATV safarisi, trekking ve atlı geziler gibi aktivitelerle bölgeyi keşfetmek mümkün. Bu doğal güzellik, 2012 yılında UNESCO tarafından Geçici Dünya Mirası Listesi’ne alınmış ve koruma altına alınmıştır.

Eğer Erzurum’a yolunuz düşerse, Narman Peribacaları’nı görmeden dönmemeniz şiddetle tavsiye edilir. Kırmızı renkli bu etkileyici yapılar, size Doğu Anadolu’nun gizli güzelliklerini keşfetme fırsatı sunuyor.

Erzurum Kongre Binası (23 Temmuz 1919)

Erzurum’un Yakutiye ilçesinde bulunan Erzurum Kongre Binası, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biri olan Erzurum Kongresi’nin yapıldığı yerdir. 23 Temmuz 1919’da, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları burada bir araya gelerek, Milli Mücadele’nin rotasını çizmişlerdir. Kongre binası, o dönemki adıyla Sanasaryan Koleji olarak bilinen bir Ermeni yatılı okuluydu ve 1864 yılında inşa edilmiştir. 1924’te yaşanan yangının ardından yeniden restore edilen bina, sonraki yıllarda farklı amaçlarla kullanılmıştır. 2011-2013 yılları arasında yeniden restore edilen bina, günümüzde Erzurum Kongre ve Milli Mücadele Müzesi olarak hizmet veriyor.

Kongre sırasında alınan kararlar, milli iradenin ve bağımsızlık mücadelesinin gücünü tüm dünyaya duyurmuştur. Özellikle vatanın bölünmez bütünlüğü ve manda yönetiminin reddedilmesi gibi kararlar, Türk milletinin bağımsızlık konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Bu kongre, Sivas Kongresi’ne giden yolu açan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı çok önemli bir adımdır.

Bugün Erzurum Kongre Binası’nı ziyaret edenler, binanın restore edilmiş bölümlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün kongre başkanlığını yaptığı başkanlık kürsüsü, kongreye katılan delegelerin isimleri ve döneme ait çeşitli eserlerle tarihe tanıklık edebilirler. Milli Mücadele ruhunu hissetmek ve o günlerin atmosferine adım atmak isteyen herkes için mutlaka görülmesi gereken bir mekandır.

Nene Hatun Tarihi Milli Parkı

Erzurum’un tarihi ve milli mirasını yaşatan Nene Hatun Tarihi Milli Parkı, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) gösterilen kahramanlıkların anısını yaşatıyor. Milli park, adını bu savaş sırasında kahramanlık gösteren Nene Hatun’dan alıyor. Özellikle Aziziye ve Mecidiye Tabyaları, Rus saldırılarına karşı verilen direnişin simgelerinden biri olarak parkın en önemli tarihi yapıları arasında yer alıyor. Nene Hatun’un cesareti ve halkın topyekûn mücadelesiyle Aziziye Tabyası’nın geri alınması, parkın merkezindeki kahramanlık hikayelerinin temelini oluşturuyor.

Milli park içerisinde Nene Hatun’un mezarı, Aziziye Şehitleri Anıtı ve tabyalar bulunuyor. Bu bölge, savaşın izlerini keşfetmek isteyen tarih meraklıları için adeta bir açık hava müzesi gibi. Ziyaretçiler, hem bu tarihi noktaları gezebilir hem de parkın sunduğu doğal güzelliklerin tadını çıkarabilirler.

Eğer Erzurum’a yolunuz düşerse, Nene Hatun Tarihi Milli Parkı’na uğrayarak, hem tarihin hem de doğanın keyfini çıkarabilir, bu kahramanlık destanına tanıklık edebilirsiniz.

Aziziye Tabyası

Erzurum’un tarihi savunma yapılarından biri olan Aziziye Tabyası, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda önemli bir rol oynamış bir savunma hattıdır. 1867-1872 yılları arasında Sultan Abdülaziz döneminde inşa edilen bu tabyalar, Erzurum’un stratejik noktalarına yerleştirilmiş ve şehri düşman saldırılarına karşı koruma amacı taşımıştır. Topdağı bölgesinde yer alan Aziziye-1, Aziziye-2 ve Aziziye-3 tabyaları, şehri kuzeydoğudan savunmak için “C” şeklinde bir planla konumlandırılmıştır.

Aziziye Tabyaları, sadece savunma yapıları olmanın ötesinde, Nene Hatun gibi kahramanlık hikayeleriyle anılır. Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Nene Hatun, kundaktaki bebeğini evde bırakarak silahsız bir şekilde tabyaya koşmuş ve Erzurum halkıyla birlikte düşman güçlerini geri püskürtmüştür. Bugün, Nene Hatun’un anısına bir anıt ve mezar bu alanda yer almakta ve Türk tarihindeki cesaretin simgesi olarak ziyaret edilmektedir.

Tabyanın bazı bölümleri savaş sırasında zarar görse de, giriş kısmı ve bazı yapıları hala ayakta duruyor. Günümüzde Aziziye Tabyaları’nı ziyaret ederek, hem bu kahramanlık destanına tanıklık edebilir hem de Erzurum’un savunma tarihine dair izleri yakından görebilirsiniz.

Mecidiye Tabyası

Erzurum’un savunmasında hayati bir rol oynayan Mecidiye Tabyası, 1852 yılında Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilmiştir. Nene Hatun Tarihi Milli Parkı içinde yer alan tabya, 2.042 metre rakımda konumlanmıştır ve Erzurum’un en stratejik savunma noktalarından biridir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, özellikle Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın buradan savaşı yönetmesiyle ön plana çıkmıştır. Mecidiye Tabyası, şehri doğu ve kuzeyden gelebilecek düşman saldırılarına karşı korumak için tasarlanmış ve Osmanlı’nın Erzurum’daki savunma hattının en güçlü noktalarından biri olmuştur.

Mimari açıdan küfeki taşından yapılmış olan tabya, geniş bir avluya sahip olup, iç kısmında koğuşlar, oturma odaları, yemekhanesi, kuyu ve hamam gibi alanlar bulunur. Bu çok yönlü yapısı, tabyanın sadece askeri bir üs değil, aynı zamanda tam donanımlı bir kışla olarak kullanıldığını gösteriyor. Yapının üstü, doğal toprak damla örtülerek estetik bir görünüm kazanmıştır.

Erzurum’u ziyaret edenlerin tarihin izlerini sürmek için mutlaka uğraması gereken bu yapı, Nene Hatun’un kahramanlık hikayeleriyle de özdeşleşmiş ve Milli Mücadele’nin ruhunu yaşatan önemli bir mekandır​

Tortum Şelalesi

Erzurum’un doğa harikalarından biri olan Tortum Şelalesi, Türkiye’nin en büyük ve etkileyici şelalelerinden biri olarak bilinir. 48 metre yüksekliği ve 21 metre genişliği ile bu görkemli şelale, özellikle ilkbahar aylarında kar sularının erimesiyle en güçlü akışına kavuşur. Suların büyük bir hızla döküldüğü bu dönem, şelalenin en etkileyici halini ziyaretçilere sunar. Mayıs ve Haziran ayları boyunca şelale tam anlamıyla coşarken, yılın diğer aylarında su debisi düşer ve farklı bir güzelliğe bürünür.

Tortum Şelalesi, Erzurum’un Uzundere ilçesi sınırları içinde, Tortum Gölü’nün ucunda yer alır. Bu şelale, doğal bir olay sonucu oluşmuş; 18. yüzyılda Kemerli Dağı’ndan düşen büyük bir heyelan, Tortum Çayı’nın önünü kapatarak hem gölü hem de bu etkileyici şelaleyi meydana getirmiştir. Bugün, şelalenin hemen önünde yer alan izleme platformu ve yürüyüş yolları, ziyaretçilere şelaleyi yakından izleme fırsatı sunar. Ayrıca, merdivenlerle şelalenin alt kısmına kadar inerek bu doğa harikasını çok daha yakından görebilirsiniz.

Doğa tutkunları ve fotoğraf severler için Tortum Şelalesi, eşsiz manzaralar sunan, huzur dolu bir kaçış noktasıdır. Piknik alanları ve mesire yerleri ile hem dinlenme hem de doğanın tadını çıkarma imkanı sunan bu bölge, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeker. Tortum Şelalesi aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterilen yerlerden biridir.

Erzurum’dan yaklaşık 100 km uzaklıkta bulunan bu doğal güzelliğe, özel araçla veya Erzurum’dan kalkan minibüslerle rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Tortum Gölü

Erzurum’un Uzundere ilçesi sınırlarında yer alan Tortum Gölü, Türkiye’nin en büyük heyelan set göllerinden biridir. 18. yüzyılda, Kemerli Dağı’ndan kopan dev kalker bloklarının Tortum Çayı’nın önünü kapatmasıyla oluşan göl, yaklaşık 8 kilometre uzunluğa ve 100 metreye varan derinliğe sahip. Gölün doğal bir baraj oluşturmasıyla birlikte, fazla suların Tortum Şelalesi‘ni oluşturması da ayrı bir doğa harikası sunuyor.

Tortum Gölü’nün çevresi doğa severler ve kampçılar için ideal bir alan. Özellikle gölün güney ucundaki kuş cenneti, dört farklı akbaba türü başta olmak üzere birçok yırtıcı kuşa ev sahipliği yapıyor. Gölün çevresindeki mesire alanları, piknik yapmak, gölde sandal gezintisi yapmak ve doğanın tadını çıkarmak için mükemmel bir ortam sunuyor. Ayrıca, gölün yakınında bulunan Bozburun Yarımadası da kamp ve doğa yürüyüşleri için popüler bir yer.

Göl, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda balıkçılık açısından da önem taşıyor. Gölde yapılan kafes balıkçılığıyla alabalık ve aynalı sazan gibi türler üretiliyor. Tortum Gölü’nün sakin ve huzurlu atmosferi, her yıl binlerce doğa tutkununu kendine çekiyor.

Erzurum Olimpiyat Parkı

Erzurum’un en büyük sosyal yaşam alanlarından biri olan Olimpiyat Parkı, 245 bin metrekarelik geniş bir alana yayılmış ve şehrin sosyal hayatını zenginleştiren önemli projelerden biridir. Yakutiye ilçesinde bulunan park, Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilmiştir ve şehrin eski fuar alanı üzerine kurulmuştur. Park, geniş yeşil alanları, yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları, yapay gölet ve spor alanları ile hem dinlenmek hem de eğlenmek isteyenler için ideal bir mekân sunuyor.

Olimpiyat Parkı’nda basketbol ve tenis kortları, halı sahalar, güreş er meydanı gibi spor alanlarının yanı sıra, go-kart, paintball, balon futbolu gibi eğlence aktiviteleri de bulunuyor. Özellikle çocuklar için tasarlanmış trafik eğitim pistleri ve akülü arabalar, aileler için eğlenceli bir deneyim sunuyor. Aynı zamanda parkta yer alan mini hayvanat bahçesi ve kafe bahçesi, ziyaretçilerin rahatlayabileceği sosyal alanlar arasında.

Park, hem Erzurum halkının hem de turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir rekreasyon alanı haline gelmiş durumda. Burada, şehirden uzaklaşıp doğanın tadını çıkarabilir, spor yapabilir ya da sadece göletin etrafında huzur içinde yürüyüş yapabilirsiniz.

Erzurum’a gelenlerin mutlaka görmesi gereken bu modern ve kapsamlı park, şehrin yeni gözdesi olarak dikkat çekiyor.

Erzurum Ata Park Botanik Bahçesi

Erzurum Ata Park Botanik Bahçesi, Erzurum’un en güzel doğal alanlarından biri olarak 2006 yılında Atatürk Üniversitesi arazisinde kurulmuştur. 350 bin metrekarelik geniş bir alana yayılan bu botanik bahçe, hem bilimsel araştırmalara ev sahipliği yapıyor hem de ziyaretçilerine doğayla iç içe bir deneyim sunuyor. Bahçede, 150’den fazla bitki türü bulunuyor ve bu bitkiler Erzurum’un soğuk iklimine dayanıklı çeşitlerden seçilmiş.

Ata Park Botanik Bahçesi, yürüyüş yolları, göletleri, taş yolları ve ahşap köprüleriyle ziyaretçilere huzur dolu bir atmosfer sunarken, aynı zamanda çevre eğitimi ve bitki bilimi üzerine çeşitli eğitim ve atölye çalışmaları da düzenleniyor. Bahçe, özellikle fotoğraf tutkunları ve doğaseverler için muhteşem manzaralar sunar; özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında parkın doğal renkleri ziyaretçileri büyülüyor.

Şehrin gürültüsünden kaçmak isteyenler için mükemmel bir dinlenme noktası olan Ata Park, 1850 metre rakımıyla Türkiye’nin en yüksek botanik bahçelerinden biri olma özelliğini de taşıyor. Her yaştan insanın keyifle vakit geçirebileceği bu park, aynı zamanda doğanın korunmasına ve sürdürülebilir çevre bilincine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Eğer Erzurum’u ziyaret ediyorsanız, bu muhteşem bahçeyi görmeden dönmemelisiniz.

Paşa Bey Konağı

Paşa Bey Konağı, Erzurum’un geleneksel mimarisini gözler önüne seren önemli bir yapıdır. Yaklaşık 300 yıllık olduğu tahmin edilen konak, kesme taşlarla inşa edilmiş ve tipik Erzurum evlerinin mimari özelliklerini taşır. 10 odalı bu yapı, kültürel mirasın korunması amacıyla restore edilmiştir. Şehirdeki Üç Kümbetler’in hemen yanında yer alması, ziyaretçilerin tarihi bir rota oluşturmasına olanak tanır. Konağın atmosferi, Erzurum’un geçmişine ışık tutan önemli bir deneyim sunuyor.

Öşvank Manastırı

Erzurum’un Uzundere ilçesine bağlı Çamlıyamaç köyünde yer alan Öşvank Manastırı, 10. yüzyılda Gürcü Bagratlı Krallığı döneminde inşa edilmiş, etkileyici bir tarihi ve dini yapıdır. 963-973 yılları arasında inşa edilen bu manastır, mimarisi ve süslemeleriyle dikkat çeker. Manastır, Gürcü Kralı III. Adernese’nin oğlu Magistras Bagrat tarafından yaptırılmış ve Aziz Yahya‘ya adanmıştır.

Manastırın en dikkat çekici özelliklerinden biri, renkli taş işçiliği ve kabartma figürleridir. Dış cephedeki taş bezemeler, detaylı işçilikle öne çıkarken, içerideki freskler de oldukça etkileyicidir. İç mekânda bitkisel motifler ve dini sahneler, kilisenin sanat açısından değerini artırır. Manastırın çapraz haç planlı mimarisi ve devasa kubbesi, yapının zarif estetiğini tamamlar. Ayrıca manastır, bir dönem Bizans imparatorları tarafından da onarım görmüş ve bu sayede ayakta kalmayı başarmıştır.

Bugün, Öşvank Manastırı, hem yerli hem de yabancı turistler için popüler bir yer olmasının yanı sıra, Gürcüler için kutsal bir mekân olarak ziyaret edilmektedir.

Narmanlı Camii

Narmanlı Camii, Erzurum’un Yakutiye ilçesinde, şehrin en önemli tarihi camilerinden biridir. 1738 yılında Narmanlı Hacı Yusuf Efendi tarafından yaptırılmıştır ve Osmanlı mimarisinin taş işçiliğini en güzel şekilde yansıtan örneklerden biridir. Beş kubbesi ve geniş son cemaat yeri ile dikkat çeken cami, Erzurum’un Ulu Camii, Çifte Minareli Medrese ve Erzurum Kalesi’ne paralel konumda yer alır. Caminin dış görünümü ve mimarisi, özellikle kesme taş kullanımıyla zarif bir görsellik sunar.

Bir rivayete göre, Hacı Yusuf Efendi bir gün yolda yürürken kölesiyle arasında geçen anlamlı bir konuşmadan sonra malının bir kısmını fakirlere dağıtıp kölesini azat eder ve bu camiyi inşa ettirir. Bu cami, hem büyüklüğü hem de mimari detaylarıyla Erzurum’daki diğer camiler arasında öne çıkıyor.

Caminin konumu da oldukça merkezi olup, Erzurum’un çeşitli noktalarından kolayca ulaşılabiliyor. Tebriz Kapı semtinde bulunan bu cami, hem inanç turizmi hem de tarihi dokuyu hissetmek isteyenler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.

İspir Yedigöller

Erzurum’un İspir ilçesi sınırlarında yer alan Yedigöller, Kaçkar Dağları’nın güney yamaçlarında, yaklaşık 3200 metre yükseklikte bulunan bir doğa harikasıdır. Buzul kökenli gölleri ve çevresindeki volkanik kayaçlarıyla dikkat çeken bu bölge, Türkiye’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak öne çıkıyor. İspir Yedigöller, farklı boyutlardaki 10 gölden oluşur ve turkuaz rengiyle büyüleyici bir manzara sunar. Özellikle yaz aylarında karların erimesiyle suların canlandığı bu bölge, doğaseverler ve fotoğraf meraklıları için eşsiz bir rota sunuyor.

Yedigöller’e ulaşım, dağcılık veya trekking yaparak gerçekleştirilebiliyor, bu da macera severler için ideal bir ortam yaratıyor. Gökyüzüne komşu bu eşsiz alan, aynı zamanda dağ keçisi, keklik, bozayı ve kırmızı benekli alabalık gibi nadir türlere de ev sahipliği yapıyor. Ziyaret için en uygun zamanlar ise Haziran ve Eylül ayları arasıdır, çünkü bu dönemde göllerin çevresi buz ve kar örtüsünden arınmış oluyor. Eğer Erzurum’a yolunuz düşerse, bu benzersiz doğal güzelliği keşfetmeden dönmemelisiniz!

Abdurrahman Gazi Türbesi

Abdurrahman Gazi Türbesi, Erzurum’un önemli inanç ve tarihî ziyaret noktalarından biridir. Türbe, şehrin 2,5 kilometre güneydoğusunda, Palandöken Dağı’nın eteklerinde yer alır ve 16. yüzyıldan bu yana ziyaret edilmektedir. Abdurrahman Gazi Hazretleri’nin, Hz. Muhammed’in sancaktarlığını yapmış bir sahabe olduğuna inanılır. 1796 yılında Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa’nın eşi Ayşe Hanım tarafından yaptırılan türbe, zamanla bir mesire yeri olarak da halkın ilgisini çekmiştir. Türbenin yanında bir de cami bulunur, bu da türbeye gelen ziyaretçilerin ibadet edebilmesi için inşa edilmiştir.

Türbenin giriş kapısında, 1796 yılına ait bir kitabe bulunmaktadır ve Abdurrahman Gazi’nin makamı içeride yer almaktadır. Türbe, aynı zamanda Erzurum’un manevi ve tarihi zenginliğini keşfetmek isteyenler için oldukça önemli bir duraktır. Doğa ile iç içe, sakin bir atmosferde bu türbeyi ziyaret ederek, hem tarihin hem de inanç dünyasının izlerine tanıklık edebilirsiniz.

Cimcime Hatun Türbesi

Cimcime Hatun Türbesi, Erzurum şehir merkezinde, Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alan önemli bir tarihi yapıdır. Türbe, 1304 yılında inşa edilmiştir ve Cimcime Hatun ismiyle anılmaktadır. Türbenin kimliğiyle ilgili çeşitli rivayetler olsa da, kesin olarak kime ait olduğu bilinmemektedir. Bazı kaynaklar, Cimcime Sultan’ın, Selçuklu fâtihlerinden birine ait olduğunu belirtirken, diğer kaynaklar Erzurum’daki emirlerden birine ait olabileceğini öne sürer.

Mimarisiyle dikkat çeken türbe, silindirik gövdeli ve kesme taştan inşa edilmiş olup, hem içten hem de dıştan kubbeyle örtülüdür. Türbenin bu sade fakat zarif yapısı, döneminin mimari anlayışını yansıtır. Mezarlarda yatan kişilerin kimlikleri tam olarak belirlenememiş olsa da, içlerindeki yazılı dua bölümlerinden birinin bir kadına ait olduğu anlaşılmaktadır.

Bugün Cimcime Hatun Türbesi, Erzurum’un tarihî atmosferini keşfetmek isteyen ziyaretçilerin ilgisini çeken önemli bir yapı olarak öne çıkıyor.

Caferiye Camii

Caferiye Camii, Erzurum’un Yakutiye ilçesinde bulunan tarihi bir Osmanlı camisidir. 1645 yılında Sultan İbrahim döneminde Ebubekir oğlu Hacı Cafer tarafından inşa ettirilmiştir. Cami, Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alır ve Erzurum’un merkezi konumundadır. Osmanlı dönemine özgü taş işçiliği ve ahşap minberiyle dikkat çeken yapı, tek kubbeli Osmanlı camii mimarisine sahip olup, kubbesi sekiz köşeli bir kasnağa oturmaktadır. Caminin dış cephesinde yer alan dört sütun üzerine oturan üç kubbeli son cemaat yeri, caminin estetik açıdan en önemli özelliklerinden biridir. Ayrıca, camiyi yaptıran Hacı Cafer’in türbesi de burada yer alır ve bu türbede 1650 tarihli mezarı bulunmaktadır.

Caferiye Camii, günümüzde hem ibadet amacıyla hem de turistler tarafından ziyaret edilen bir yapıdır. Tarihî dokusu ve mimarisiyle, Erzurum’un Osmanlı dönemine ait en güzel örneklerinden biridir.

Oltu Kalesi

Oltu Kalesi, Erzurum’un Oltu ilçesinde yer alan tarihi bir yapıdır ve M.Ö. 3. yüzyılda Urartular tarafından inşa edilmiştir. Sarp bir kayalık üzerinde yükselen bu kale, stratejik konumuyla birçok medeniyet tarafından kullanılmıştır. Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde de çeşitli onarımlar geçirmiştir. Kalenin Osmanlı döneminde bir süre kervansaray olarak kullanıldığı da bilinmektedir. 1998-1999 yıllarında son büyük restorasyonu yapılmış olan Oltu Kalesi, bugün hala ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor.

Kale içindeki en dikkat çekici yapılardan biri, Gürcü kilisesi kalıntılarıdır. Bu kilisenin 10. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor ve içindeki bazı bölümlerde Gürcüce yazıtlar bulunuyor. Ayrıca, sarnıçlar, bir türbe ve şapel gibi yapılar da kalede yer almaktadır. Kalenin kuzeydoğusundaki şapel, altı yapraklı yonca planına sahip olup, dikkat çekici bir mimari özelliğe sahiptir.

Eğer Oltu ilçesine yolunuz düşerse, bu tarihi kaleyi ziyaret ederek hem geçmişin izlerini sürebilir hem de bölgenin muhteşem manzaralarını keşfedebilirsiniz.

İspir Kalesi

İspir Kalesi, Erzurum’un İspir ilçesinde Çoruh Nehri’nin kıyısında yer alan ve bölgenin en eski yapılarından biridir. Kale, 12. yüzyılda İlhanlılar döneminde inşa edilmiştir. Kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte, kalenin Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman döneminde büyük bir onarımdan geçtiği bilinir. Stratejik bir noktada, İspir’e hakim bir tepeye inşa edilen bu kale, hem savunma hem de yerel halk için önemli bir merkez olmuştur.

Kalenin mimari özellikleri arasında alt kısmının nehirden toplanan yuvarlak taşlardan yapılmış olması dikkat çeker. Üst duvarları ise blok kesme taşlardan inşa edilmiştir. Kale içerisinde bir mescit ve bu mescidin minaresi bulunmaktadır. İlginç bir şekilde, minare aynı zamanda gözetleme kulesi olarak da hizmet vermiştir, bu da kalenin hem dini hem askeri bir işlev gördüğünü göstermektedir.

Günümüze kadar büyük oranda sağlam kalan iç kale bölümü, ziyaretçilere tarihî bir atmosfer sunarken, dış kalenin duvarlarının bir kısmı yıkılmıştır. İspir Kalesi, doğa ve tarih meraklıları için hem mimarisi hem de manzarası ile ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir.

Çobandede Köprüsü

Çobandede Köprüsü, Erzurum’un Köprüköy ilçesinde Aras Nehri üzerinde yer alan ve tarihi İpek Yolu güzergâhında inşa edilmiş önemli bir köprüdür. Köprü, 1298 yılında İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’ın veziri Emir Çoban Noyin tarafından yaptırılmıştır. 128 metre uzunluğunda ve 8,5 metre genişliğinde olan bu köprü, yedi yuvarlak kemerli gözden oluşur. Günümüze kadar büyük oranda sağlam kalan köprü, zaman içinde çeşitli onarımlar görmüş ve son olarak 2011 yılında restore edilmiştir.

Köprünün yapımında kullanılan üç renkli kesme taşlar, Selçuklu ve İlhanlı mimarisine ait zarif detaylar sunar. Ayrıca köprünün ayakları, batmaması için ahşap ızgaralarla desteklenmiştir. Çobandede Köprüsü’nün hem mimarisi hem de tarihi önemi, Erzurum’un kültürel mirasında özel bir yere sahip. Özellikle İpek Yolu’nun bu kadar önemli bir geçiş noktasında yer alması, köprünün tarih boyunca ticaret kervanları için hayati bir geçiş noktası olmasına katkıda bulunmuştur.

Eğer Erzurum’u ziyaret ediyorsanız, bu tarihi yapıyı görmeden dönmemenizi öneririm. Köprünün eşsiz manzarası ve mimarisi, sizi zamanda bir yolculuğa çıkaracak nitelikte.

Bu Yazıyı Paylaşabilirsiniz:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir