Tarihin derin izlerini taşıyan Amasya, Yeşilırmak kıyısına kurulmuş büyüleyici bir şehir. Şehzadeler Şehri olarak bilinen Amasya, Osmanlı şehzadelerinin eğitim aldığı dönemlerden günümüze kalan zarif konakları, II. Bayezid Külliyesi gibi önemli yapıları ve Kral Kaya Mezarları gibi antik kalıntılarıyla tarih severleri kendine çekiyor. Amasya Kalesi’nin hâkim olduğu bu şehirde, Yeşilırmak boyunca sıralanan Yalıboyu Osmanlı Evleri, ziyaretçilere tarihi dokuyu hissettiriyor.
Amasya, hem tarihle hem de doğayla iç içe bir gezi arayanlar için kaçırılmayacak güzelliklere sahip. Şimdi gelin, bu gözde şehri birlikte keşfetmeye başlayalım.
II. Bayezid Külliyesi ve Camii
Yeşilırmak’ın kıyısında, tarihî çınar ağaçlarının gölgesinde sakince yükselen II. Bayezid Külliyesi, Amasya’da Osmanlı’nın zarif ruhunu yansıtan bir yapı topluluğu olarak ziyaretçilerini karşılıyor. Bu külliye, Sultan II. Bayezid’ın oğlu Şehzade Ahmed’in valiliği döneminde, 1485-1486 yıllarında yaptırılmış. Her köşesi Osmanlı estetiğini yansıtan bu külliyede cami, medrese, imaret ve türbe gibi birimler bir arada, huzurlu bir atmosfer sunuyor.
Caminin avlusunda gezerken, mavi-beyaz çiniler ve ince kalem işçiliğiyle süslenmiş detaylar sizi karşılıyor. Caminin iç mekânındaki ahşap kündekâri tekniği ile yapılmış kapılar ve pencereler, zarif motifleriyle adeta geçmişten fısıldar gibi. Mimarinin bu güzellikleri arasında dolaşırken, caminin sadeliğinde huzur bulabilir ve Osmanlı döneminin estetik anlayışını hissedebilirsiniz. Caminin yanındaki medrese, geçmişte bilginlerin yetiştiği bir eğitim yuvası iken günümüzde bile tarih meraklılarını kendine çekiyor.
Doğuda yer alan imaret, Osmanlı’nın sosyal yardımlaşma ruhunu yaşatan bir yer olarak o dönem yoksullara yemek dağıtılan bir aşeviymiş. Şimdi ise Maket Amasya Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor ve şehri minyatür olarak keşfetmenize olanak tanıyor.
Külliyede, Şehzade Osman Çelebi’ye ithafen yapılmış türbe ve namaz vakitlerini belirlemek için kullanılan muvakkithane gibi ek yapılar da bulunuyor. Külliyenin iki zarif minaresi ise zikzak ve yiv motifleriyle süslenmiş, kendine özgü bir estetik taşıyor. Özellikle sabahın ilk ışıklarında veya akşam güneşi batarken, külliyenin sakin atmosferi ve doğal çevresiyle birlikte burası, şehrin ruhunu hissetmek için mükemmel bir nokta.
Amasya’nın tarihî dokusuyla iç içe, adeta Osmanlı mirasının bir aynası olan II. Bayezid Külliyesi, tarih ve mimari tutkunları için eşsiz bir yolculuk fırsatı sunuyor. Eğer Amasya’ya yolunuz düşerse, Yeşilırmak kıyısında bu huzurlu ve zarif yapıya uğramadan dönmeyin.
Amasya (Harşena) Kalesi
Amasya’nın simgesi haline gelmiş Amasya Kalesi, Harşena Dağı’nın zirvesinde tüm ihtişamıyla şehre yukarıdan bakıyor. Yeşilırmak’ın akışını izleyerek yaklaşık 700 metre yüksekte konumlanmış bu kale, şehre kuşbakışı manzaralar sunarken, ziyaretçilerini adeta tarihte bir yolculuğa çıkarıyor. Yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin koruması altına girmiş olan kale, bölgenin savunma hattı olarak öne çıkmış. Kalenin inşası Pontus Krallığı dönemine, Kral Mithridates dönemine kadar uzanıyor. Yüzyıllar boyunca Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar kaleyi ele geçirip yeniden yapılandırmışlar
Kale, İç Kale, Kızlar Sarayı ve Yukarı Kale olarak üç ana bölümden oluşuyor. En dikkat çekici detaylardan biri, kayaya oyulmuş olan ve “Cilanbolu” adı verilen su kuyusu. Yaklaşık 150 basamakla inilen bu kuyuda kalenin su ihtiyacı karşılanıyormuş. Evliya Çelebi’nin eserlerinde de bahsettiği gibi, Amasya Kalesi’nin etrafında 41 kule bulunuyor ve savunma kademeleri şehri sıkı bir güvenlik altına alıyormuş. Kale içinde Osmanlı dönemine ait hamam kalıntıları, sarnıçlar ve Pontus Kral Mezarları gibi pek çok tarihi kalıntı hâlâ görülebilir durumda.
Amasya Kalesi’ne çıkıldığında Yeşilırmak’ın zarif akışı, antik surlar boyunca uzanan Amasya evleri ve kaleden izlenen gün batımıyla harika bir görsel şölen sunuyor. Kalenin bu yüksek konumunda, tarihe dokunurken, Amasya’nın muhteşem manzarasını seyredebilirsiniz.
Amasya Arkeoloji Müzesi
Amasya Arkeoloji Müzesi, geçmişe açılan kapısı ve Türkiye’de mumya sergileyen nadir müzelerden biri olmasıyla ziyaretçilerin oldukça ilgisini çekiyor. Müze, ilk olarak 1925’te Sultan II. Bayezid Külliyesi’nde kurulmuş, ardından 1980’de şimdiki modern binasına taşınmış. Bugün Kalkolitik Çağ’dan Osmanlı dönemine kadar uzanan 24.000’den fazla eseriyle Amasya’nın kültürel mirasını gururla sergiliyor.
Müzede en çok ilgi çeken bölümlerden biri ise 14. yüzyıldan kalma İlhanlı mumyalarının sergilendiği özel alan. Anadolu’da devlet nazırı olarak görev yapmış kişilere ait bu mumyalar, ziyaretçileri tarihin en gizemli yönlerinden birine tanıklık etmeye çağırıyor. Diğer yanda, Hititler’in Fırtına Tanrısı Teşup’un gücünü simgeleyen etkileyici bronz heykel, müzenin başyapıtlarından biri olarak öne çıkıyor. Etnografya bölümündeki cam ve gümüş ziynet eşyaları ise geçmiş yüzyılların estetik anlayışını gözler önüne seriyor
Amasya şehir merkezine kolayca ulaşılabilen bu müzeyi ziyaret ettiğinizde, taş eserlerle bezeli bahçesinde dolaşabilir, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlerle tarihin farklı katmanlarını hissedebilirsiniz. Amasya Arkeoloji Müzesi, geçmişin sırlarını keşfetmek ve tarihi yakından solumak isteyenler için eşsiz bir durak. Ziyaret ettiğinizde, kendinizi binlerce yıl öncesine bir yolculuğa çıkmış gibi hissedeceksiniz.
Pontus Kralları Kaya Mezarları
Amasya’nın simgelerinden biri olan Pontus Kralları Kaya Mezarları, Harşena Dağı’nın eteklerine oyulmuş bu anıtsal yapılarla antik dönemin ihtişamını günümüze taşıyor. M.Ö. 302’de, Pontus Krallığı’nın kurucusu I. Mithridates tarafından başlatılan mezarlar, Helenistik dönemin zarif taş işçiliğini gözler önüne seriyor. Bu mezar kompleksi UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde de yer alıyor ve yaklaşık 21 kaya mezarı barındırıyor. Ancak yalnızca birkaç mezar günümüze kadar sağlam kalabilmiş durumda.
Kaya mezarlarına ulaşmak için Hatuniye Mahallesi’nden başlayıp 500’e yakın basamak çıkmanız gerekiyor. Bu yorucu tırmanışın sonunda, Amasya’nın panoramik manzarasını izleyebileceğiniz bir noktaya ulaşıyorsunuz. Geceleri ışıklandırılan mezarlar, günün farklı saatlerinde bambaşka bir güzellik sunuyor. Özellikle Kral Farnakes için yapılmış olan, 15 metre yüksekliğindeki mezar bu bölgedeki en büyük yapı olarak dikkat çekiyor.
Mezarlar geçmişte hapishane olarak da kullanılmış ve bazı mezarların ön yüzleri bu dönemde zarar görmüş. Günümüzdeki koruma önlemlerine rağmen, bazı duvarlarda tahribat izleri hâlâ gözlemlenebiliyor. Amasya’yı ziyaret ediyorsanız, bu etkileyici kaya mezarlarını mutlaka listenize ekleyin; Pontus krallarının, şehre yukarıdan bakan bu gizemli anıtları arasında tarihte bir yolculuğa çıkabilirsiniz.
Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Tarih Müzesi
Amasya’da, Osmanlı’nın ilk cerrahlarından Sabuncuoğlu Şerefeddin’in adını taşıyan bu müze, tıp tarihine ve eski tedavi yöntemlerine dair ilginç bir yolculuk sunuyor. 1308’de İlhanlı Sultanı Olcaytu ve eşi Uduz Hatun adına kurulan bu yapı, döneminde Anadolu’daki ilk müzikle tedavi merkezlerinden biri olarak da biliniyor. Günümüzde müzeye dönüştürülmüş olan bu yapı, Amasya’nın medikal geçmişine ışık tutarken Sabuncuoğlu Şerefeddin’in cerrahi mirasını yaşatıyor.
Müzenin öne çıkan bölümleri arasında Sabuncuoğlu Kliniği, çeşitli cerrahi aletlerin sergilendiği Tıp Aletleri Salonu ve müzikle tedavi yapılan Müzik Terapisi Odası yer alıyor. Bu bölümlerde eski tıbbi uygulamalar, dönemin şifalı bitkileri ve cerrahi aletler, Sabuncuoğlu’nun ünlü eseri Cerrahiyyetü-l Haniye’den yola çıkılarak canlandırılıyor. Ziyaretçilerin ilgisini çeken bir diğer nokta ise, Osmanlı dönemi hastalarının ruh ve beden sağlığına iyi geldiği düşünülen Türk musikisinin eşlik ettiği tedavi yöntemleri hakkında bilgi sunulmasıdır
Bu müzeye ilgi duyanlar, Amasya merkezdeki bu eşsiz yapıyı gezerek yalnızca tıbbın değil, Osmanlı’nın sosyal ve kültürel hayatına dair de derin bir bakış açısı kazanabilirler.
Yalıboyu Osmanlı Evleri
Amasya’nın eşsiz siluetine renk katan Yalıboyu Evleri, Yeşilırmak kıyısında dizilmiş, Osmanlı dönemi ahşap mimarisinin zarif örneklerinden biridir. Çoğu 19. yüzyılda inşa edilen bu evler, Roma döneminden kalan sur duvarları üzerine yapılmış ve Osmanlı’nın geleneksel yapısal düzeniyle harmanlanmıştır. İki veya üç katlı olarak inşa edilen evler, genellikle geniş cumbalarla dışa taşar ve pencerelerden Yeşilırmak manzarasına açılır. Evlerin çoğunda haremlik ve selamlık bölümleri bulunur; merkezde yer alan avlu, sakin bir iç mekan yaratır.
Bölgenin en bilinen yapılarından biri Hazeranlar Konağı’dır; bugün müze olarak kullanılan bu konak, Osmanlı sivil mimarisinin zarafetini gözler önüne seriyor. Ayrıca Şehzadeler Müzesi olarak bilinen, dönemin Osmanlı şehzadelerinin kılık kıyafetlerinin sergilendiği başka bir ev de bölgenin kültürel zenginliğini vurguluyor. Bu tarihi evlerin her biri, geçmişin yaşam izlerini günümüze taşıyan zarif detaylarla dolu. Yalıboyu’nun kendine özgü sokakları ve geleneksel Türk mimarisiyle bezeli evleri, Amasya’nın tarihî atmosferine eşlik eden eşsiz bir doku sunuyor.
Hazeranlar Konağı
1865 yılında Amasya Defterdarı Hasan Talat Efendi tarafından inşa edilen Hazeranlar Konağı, Osmanlı dönemi sivil mimarisinin inceliklerini Amasya’da yaşatmaya devam ediyor. Konağın adı, burada uzun yıllar oturmuş olan Hazeran Hanım’dan geliyor. Roma dönemi sur duvarları üzerine inşa edilen bu zarif yapı, iki katlı ve bodrum katlı olup ahşap çatkı ve kerpiç dolgu tekniğiyle yapılmış. Haremlik ve selamlık olarak iki bölümü bulunan konağın, orta sofalı ve dört eyvanlı planı Osmanlı mimarisinin özgün çizgilerini sergiliyor.
Hazeranlar Konağı, 1979-1984 yılları arasında yapılan restorasyonun ardından müze ev olarak hayat buldu. Konağın odaları, 19. yüzyıl Amasya’sının günlük yaşamını gösteren giysiler, halılar, mutfak eşyaları ve zarif takılarla donatılmış. Üst katlarda dönemin yaşamını detaylarıyla görebileceğiniz müze odaları bulunurken, bodrum katı çağdaş sanat eserlerine ev sahipliği yapan bir Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılıyor.
Yeşilırmak kıyısında yer alan bu konak, Amasya’nın tarihî dokusuyla tam bir uyum içinde. Amasya’yı keşfe çıkanlar için, Hazeranlar Konağı’nda Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden birini yakından görme şansı eşsiz bir deneyim sunuyor.
Şehzadeler Müzesi
Amasya’nın kalbinde, Yeşilırmak kıyısındaki Şehzadeler Müzesi, Osmanlı döneminin en önemli isimlerini tanıma fırsatı sunuyor. 2008’de Amasya Valiliği tarafından, orijinal mimarisine sadık kalınarak inşa edilen bu iki katlı ahşap yapı, Osmanlı’da şehzadelik dönemini Amasya’da geçirmiş ve bir kısmı sonradan padişah olmuş şehzadeleri balmumu heykelleriyle sergiliyor. Müze, ziyaretçilerine Osmanlı sultanlarının eğitim gördüğü bu şehirde adeta tarihî bir yolculuk yaptırıyor
Müzenin giriş katında, Amasya’da valilik yapmış fakat tahta çıkma şansı bulamayan şehzadelerin balmumu heykelleri ve onlara dair bilgiler bulunuyor. Bu kat, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Şehzade Mustafa ve Şehzade Bayezid gibi trajik hikâyeleriyle tanınan şehzadelerin yaşantılarına dair ipuçları sunuyor. Üst katta ise Osmanlı tahtına geçmiş olan şehzadelerin heykelleri yer almakta; Yıldırım Bayezid, Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim gibi Osmanlı’ya yön vermiş büyük padişahları burada görmek mümkün. Ayrıca müzedeki dekorasyon ve süslemeler, dönemin mimari motifleriyle özel olarak hazırlanmış; duvarlardaki çini panolar ve ince ahşap işçilikleri göz alıcı bir atmosfer sunuyor
Bu müze, Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahip olan Amasya’da, “Şehzadeler Şehri” kimliğini vurgulayan, zengin içeriğiyle kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Osmanlı’nın görkemli geçmişini yakından tanımak isteyen herkes, Şehzadeler Müzesi’nde tarihin derinliklerine bir adım atabilir.
Mehmet Paşa Camii
Amasya’nın en önemli Osmanlı yapılarından biri olan Mehmet Paşa Camii, 1486 yılında II. Bayezid’in oğlu Şehzade Ahmet’in lalası Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilmiş. Camii, klasik Osmanlı mimarisinin güzelliklerini yansıtan ters T planlı yapısıyla dikkat çekiyor. Ana ibadet alanı kare biçiminde olup sekizgen bir kasnakla taçlandırılmış büyük bir kubbeyle örtülmüş. Caminin kuzey cephesinde, yedi adet sekizgen sütunun altı bölüme ayırdığı son cemaat yeri yer alır. Her bölüm, estetik kubbelerle örtülerek camiye zarif bir giriş sağlıyor.
Caminin giriş kapısı, ağaç oymacılığının en güzel örneklerinden biri olarak kabul ediliyor ve bu kapı günümüzde Amasya Müzesi’nde sergileniyor. Caminin minberi ise kıvrak dal ve yaprak motifleriyle süslenmiş mermer işçiliğiyle Türk sanatının nadide örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Caminin bu zarif süslemeleri, o dönemin zanaat anlayışını ve Osmanlı sanatının inceliklerini ziyaretçilere sunuyor.
Mehmet Paşa Camii, sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda sanatsal ve tarihî detaylarla dolu bir Osmanlı mirası olarak öne çıkıyor. Amasya’yı ziyaret ettiğinizde, bu etkileyici yapıyı görmeden dönmemelisiniz.
Minyatür Amasya Müzesi
Minyatür Amasya Müzesi, Sultan II. Bayezid Külliyesi’nin imaret binasında yer alan ve Amasya’nın 1914 yılına ait bir fotoğraftan esinlenerek yapılmış bir minyatür kent modelini sergileyen özel bir müze. 2010 yılında açılan bu müze, Amasya’nın eski şehir dokusunu, mimari detaylarını, Yeşilırmak kıyısındaki evleri, tarihi tren hattını ve şehrin sosyal yaşamını detaylarıyla gözler önüne seriyor. 1/150 ölçeğinde yapılan bu maket, şehrin tüm dokusunu yansıtarak ziyaretçilere Amasya’yı bir bütün olarak görme fırsatı sunuyor.
Amasya’nın gündüzden geceye kadar farklı görünümlerini de yansıtan bu minyatür, şehir hakkında kapsamlı bir fikir edinmek isteyenler için oldukça keyifli bir durak. İçinde şehri simgeleyen Boraboy Gölü, Kral Kaya Mezarları ve Aynalı Mağara gibi önemli yerler de minyatür ölçeğinde canlandırılmış. Minyatür Amasya Müzesi, Amasya’yı ziyaret edenlerin şehrin tarihini küçük ama kapsamlı bir bakış açısıyla keşfetmeleri için harika bir yer.
Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi
Amasya’da, ünlü Ferhat ile Şirin efsanesine adanmış Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi, yalnızca Ferhat ve Şirin’in hikayesini değil, dünya çapında tanınan pek çok aşk hikayesini de ziyaretçilere sunuyor. 2014 yılında açılan ve Türkiye’nin ilk ve tek aşk temalı müzesi olan bu alan, Ferhat’ın aşkı için dağları delip şehre su getirmeye çalıştığı, Şirin’e olan tutkusu için yaptığı büyük fedakarlıkları canlandırarak ziyaretçileri duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.
Müze, Ferhat ile Şirin’in yanı sıra Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı ve Romeo ve Juliet gibi diğer ünlü aşklara da yer veriyor. Efsanevi aşıkların balmumu heykelleri ve hikayelerinin anlatıldığı dokuz farklı odadan oluşan müzede, ziyaretçiler Anadolu’dan ve dünya edebiyatından ünlü aşklar hakkında bilgi edinebiliyor. Ayrıca Mevlana ve Hacı Bektaş Veli gibi tasavvuf ehlinin öğretilerine de yer verilmiş, böylece müze bir aşk ve dostluk sembolü haline gelmiş durumda.
Amasya’nın sembolü olan Ferhat Su Kanalları’nın yanında yer alan Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi, tarihî bir hikâyeye modern bir dokunuş ekleyerek ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunuyor. Amasya’ya yolunuz düştüğünde, aşkın destansı hikayesini bu müzede keşfetmeden geçmeyin.
Amasya Saat Kulesi
Amasya’nın en önemli yapılarından biri olan Saat Kulesi, 1865 yılında Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa tarafından Nergis Köprüsü üzerinde inşa ettirildi. Başlangıçta şehrin zaman ölçme ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan bu kule, aynı zamanda şehrin sembolik yapılarından biri haline geldi. Kare planlı kaidesi ve silindirik gövdesi ile dikkat çeken kulenin üst kısmında ahşap malzemeden yapılmış şerefe ve saatler bulunuyor. Kulenin üst kısmında, testere dişi şeklinde tuğla dizileri ile yapılmış detaylar, ona estetik bir zarafet katıyor.
Kule, 1938’de meydana gelen büyük depremden hasar alarak zarar görmüş, 1940 yılında ise Hükümet Köprüsü’nün yenilenmesi sırasında yıkılmıştı. 2002 yılında, orijinal tasarımına sadık kalınarak yeniden inşa edilen Amasya Saat Kulesi, günümüzde şehri ziyaret eden turistlerin uğrak noktalarından biri. Yeşilırmak kıyısındaki bu kule, fotoğraf severler için harika bir fon oluştururken, ziyaretçilere Amasya’nın tarihi dokusuyla iç içe bir deneyim sunuyor
Saraydüzü Kışla Binası Milli Mücadele Müzesi ve Kongre Merkezi
Amasya’nın tarihi Saraydüzü Kışla Binası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda önemli bir durak olan Amasya Tamimi’nin hazırlandığı mekân olarak biliniyor. İlk olarak Osmanlı döneminde inşa edilen bina, 12 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını ağırlamış; Amasya Tamimi, burada hazırlanarak bağımsızlık mücadelesine önemli bir yön verilmiştir. 2000’li yıllarda aslına uygun olarak yeniden inşa edilen bina, bugün Milli Mücadele Müzesi ve Kongre Merkezi olarak kullanılıyor.
Müzede, Atatürk’ün Amasya’ya gelişini ve Amasya Tamimi’nin ilan edilişini simgeleyen balmumu heykeller ile Milli Mücadele dönemi belgeleri sergileniyor. Ayrıca müzenin içerisinde çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan sergi ve konferans salonları da bulunuyor. Bu sayede Saraydüzü Kışla Binası, hem tarih meraklıları hem de kültürel etkinliklere katılmak isteyenler için ilgi çekici bir durak haline geliyor.
Saraydüzü Kışla Binası’nı ziyaret ederek, Atatürk’ün izinde bir tarih yolculuğuna çıkabilir ve Milli Mücadele ruhunu hissedebilirsiniz. Binanın tarihi önemini yerinde görmek, Cumhuriyet’in temel taşlarının nasıl atıldığını anlamak için müzeyi mutlaka ziyaret listenize ekleyin.
Amasya Alçak Köprü
Amasya’nın en eski yapılarından biri olan Alçak Köprü, Roma döneminden günümüze uzanan bir miras olarak Yeşilırmak üzerinde uzanıyor. İki yakayı birbirine bağlayan bu köprü, zamanında kentin kale bölgesini yerleşim alanına bağlamak amacıyla inşa edilmiş. Dört kemerli ve düzgün kesme taşlardan yapılan köprünün yüksek ayakları, yüzyıllar içinde Yeşilırmak’ın yükselen yatağına gömüldüğünden, halk arasında “Alçak Köprü” olarak anılmaya başlanmış.
1865 yılında Amasya Valisi Ziya Paşa, köprünün su seviyesine yakın kalan kısımlarını güçlendirmek için kemerler üzerine yeni ayaklar eklemiş ve köprüyü ahşap bir yapıyla yeniden inşa ettirmiştir. Bu yapı 1881’de bir taşkında zarar görmüş; daha sonra eklenen taş ve ahşap yapılarla köprü bugünkü halini almıştır. 2009’da restorasyonla yenilenen Alçak Köprü, hâlâ aktif olarak kullanılıyor ve Amasya’nın en sembolik yapılarından biri olmaya devam ediyor
Yeşilırmak’ın huzur veren sesi eşliğinde Alçak Köprü’de yürüyüş yaparken, Amasya’nın köklü tarihini hissetme fırsatı bulabilirsiniz.
Bayezid Paşa Camii
Amasya’da Künç Köprü’nün doğusunda, Beyazıtpaşa Mahallesi’nde yer alan Bayezid Paşa Camii, 1414 yılında Çelebi Mehmet’in veziri Bayezid Paşa tarafından yaptırılmış. Ters T planıyla bilinen ve erken dönem Osmanlı mimarisinin zarafetini yansıtan cami, aynı dönemde Bursa’da yapılan Yeşil Cami ile benzer özellikler taşıyor. Zaviyeli veya Bursa Tipi Camiler olarak bilinen bu plana sahip yapılar, dini yapıların yanında eğitim ve sosyal hizmetler sunan alanlar olarak da kullanılmış.
Bayezid Paşa Camii, kemerlerini taşıyan kırmızı ve beyaz mermerlerle özenle işlenmiş son cemaat yeriyle dikkat çekiyor. Caminin ön kısmındaki kalın payeler ve zarif süslemeler, Türk mimarisine özgü üçgen geçişlerle örtülen kubbeleri taşıyor. İbadet alanı iki bölümden oluşan camide, ahşap giriş kapısı ve mermer mihrap, dönemin zanaatkarlarının ince işçiliğini gözler önüne seriyor. 2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon gören cami, bugün de ibadete açık olarak Amasya’nın kültürel mirasına katkı sunuyor.
Yeşilırmak manzarasına hâkim konumuyla Bayezid Paşa Camii, ziyaretçilerine tarihin içinde bir gezinti imkânı sunarak Amasya’nın Osmanlı dönemi mimarisini hissettiren eşsiz yapılardan biri olarak öne çıkıyor.
Amasya Belediyesi Şeyh Hamdullah Yazı Tarihi ve Hüsn-i Hat Müzesi
Amasya’nın Türk-İslam sanatına katkılarıyla tanınan Şeyh Hamdullah’ın adına kurulan bu müze, hat sanatının tarihine ışık tutuyor. “Hattatların reisi” olarak bilinen Şeyh Hamdullah’ın eserlerine adanmış müze, 2018 yılında restore edilen bir Amasya konağında açılmış. Müzenin iki katında hat sanatı ve yazı tarihine dair geniş bir koleksiyon bulunuyor: Sümer, Hitit, Maya ve Mısır gibi antik medeniyetlerden kalma yazılı eserlerin replikaları, yazının tarihi gelişimini anlatan panolar ve hat sanatına dair ayrıntılar yer almakta.
Müzenin giriş katında Amasya’da şehzadelik yapmış Osmanlı padişahlarının isimleri ve tuğraları sergilenirken, üst katlarda Şeyh Hamdullah dönemine ait eserlerin yanı sıra ebru, tezhip ve ciltçilik gibi İslam sanatlarının yapım aşamalarını gösteren örnekler bulunuyor. Ziyaretçiler, Şeyh Hamdullah’ın balmumu heykeliyle de karşılaşıyor ve sanatçıya dair detaylı bilgi edinebiliyor. Müze, yalnızca hat meraklılarını değil, kültür ve tarih severleri de kendine çeken özel bir merkez
Tarihi Ferhat Su Kanalı
Amasya’da yer alan ve Helenistik Dönem’den Erken Roma Dönemi’ne kadar uzanan tarihi Ferhat Su Kanalı, şehrin su ihtiyacını karşılamak amacıyla dağları oyarak oluşturulmuş. Yaklaşık 25 kilometre uzunluğundaki bu kanal, kayaları oyarak ve tüneller açarak yapılmış, arazi eğimine uygun şekilde su terazisi sistemine göre inşa edilmiştir. Şehrin en önemli su yollarından biri olan bu yapı, Ferhat ile Şirin efsanesine konu olduğu için halk arasında “Ferhat Su Kanalı” olarak anılıyor. Efsaneye göre, Ferhat sevdiği Şirin’e kavuşmak için Elma Dağı’nı delerek suyu şehre taşımaya çalışmış; bu hikaye, kanalı hem bir efsane hem de tarihî bir miras haline getirmiştir
Kanalın bazı kısımları günümüzde Ferhatarası mevkiinde gözlemlenebiliyor. Yaklaşık 2 kilometrelik bir kısmı karayoluna paralel olarak uzanan bu alan, ziyaretçilere tarihi su kanalının izlerini görme fırsatı sunuyor. Eğer Amasya’ya yolunuz düşerse, Ferhat’ın Şirin’e olan aşkını simgeleyen bu tarihi su kanalını mutlaka ziyaret edin; burası, şehrin geçmişini ve romantik efsanelerini yaşatan önemli bir durak.
Gökmedrese Camii
Amasya’da, Selçuklu mimarisinin özgün bir örneği olan Gökmedrese Camii, 1267 yılında Amasya Valisi Seyfeddin Torumtay tarafından inşa ettirilmiş. Cami, medrese ve türbeden oluşan bir külliye olarak tasarlanmış ve üzerindeki mavi sırlı tuğlalar sayesinde “Gökmedrese” adını almış. Yapının kalın taş duvarları ve dikdörtgen planı, Selçuklu döneminin sağlam mimarisini yansıtırken, ana girişin etrafındaki geometrik süslemeler ve zengin mukarnaslarla bezeli pencereler, dönemin zarafet anlayışını ortaya koyuyor.
Caminin iç kısmı, dört kalın sütun ile üç nef şeklinde ayrılmış ve toplamda 15 bölümden oluşan bu alan, kubbe ve tonozlarla örtülmüş. Mihrabı sadeliğiyle dikkat çeken caminin türbesi ise sekizgen kasnağı, tuğla külahı ve taş işçiliğiyle ayrı bir güzellik sunuyor. Bu türbenin kime ait olduğu tam olarak bilinmese de, türbenin kubbesi ve tuğla yapısı, mimari açıdan oldukça ilgi çekici detaylara sahip. Gökmedrese Camii, özellikle Selçuklu taş ve ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini barındırarak Amasya’nın tarihî dokusuna katkıda bulunuyor ve ziyaretçilerini geçmişin izlerini keşfetmeye davet ediyor.
Gümüşlü Camii
Amasya’nın köklü tarihini ve Osmanlı mimarisini yansıtan Gümüşlü Camii, 1326 yılında Taceddin Mahmud Çelebi tarafından yaptırılmış. İlk olarak ahşap çatılı inşa edilen cami, 1419 yılında yaşanan bir depremde büyük zarar görmüş ve 1491’de Defterdar Mahmut Bey tarafından yeniden yaptırılmış. Camii, 1612’deki bir yangında yeniden zarar gördüğünde ise Şemseddin Paşa tarafından onarılmış ve 1688’de Gümüşlüzade İbrahim Bey’in yaptırdığı ek onarımla “Gümüşlü Camii” adını almıştır.
Kare planlı olan cami, kesme taş malzeme ile sağlam bir şekilde inşa edilmiş ve kuzey cephesine sonradan eklenen beş bölümlü son cemaat yeriyle genişletilmiş. Caminin kuzeydoğu köşesinde bulunan tuğla örgülü silindirik minare, yapıya zarif bir görünüm katıyor. İç mekânda, sekizgen kubbe ve kalem işi bezemeler gibi Osmanlı sanatının güzel örnekleri yer alıyor. Özellikle 1960’ta yapılan çiçek ve bitki motifli süslemeler, mekâna sıcak bir estetik kazandırıyor
Gümüşlü Camii, yıllar içinde gördüğü pek çok onarım sayesinde bugün de ibadete açık ve Amasya’nın tarihi atmosferini yaşamak isteyen ziyaretçiler için önemli bir durak olarak öne çıkıyor.
Hatuniye Külliyesi ve Camii
Yeşilırmak’ın huzurlu kıyısında yükselen Hatuniye Külliyesi ve Camii, 1510 yılında Sultan II. Bayezid’in eşi Bülbül Hatun tarafından, Amasya’ya zarafet katmak için yaptırılmış. Amasya’nın tarihi atmosferiyle iç içe olan bu külliye, cami, hamam ve sübyan mektebinden oluşuyor. Külliyenin kalbi sayılan camiye alçak yay kemerli bir kapıdan giriliyor ve burada, Osmanlı döneminin estetik anlayışını yansıtan beş küçük kubbeli son cemaat yeri karşılıyor. Bu alanda, tuğla ve taşın zarif uyumuyla işlenmiş kemerler, geçmişin zarafetini bugüne taşıyor.
Caminin iç mekanı, ortada iki büyük kubbeyle örtülmüş ana bölüm ve çevresindeki daha küçük alanlarla etkileyici bir derinlik sunuyor. Caminin kuzeybatısında yükselen tek şerefeli minare ise yapının siluetine ayrı bir güzellik katıyor. Külliyenin doğusunda yer alan sübyan mektebi, dönemin gençlerine temel eğitim verilen, zarif geometrik süslemelerle bezenmiş tek katlı bir yapı olarak dikkat çekiyor.
Hatuniye Külliyesi, Osmanlı’nın ince işçilik ve sanata verdiği değeri görmek isteyenler için Amasya’da mutlaka uğranması gereken bir nokta.
Yıldız Hamamı
Amasya’nın kalbinde yer alan Yıldız Hamamı, 1510 yılında Hatuniye Külliyesi’nin bir parçası olarak Osmanlı mimarisinin zarif detaylarıyla inşa edilmiş. Çukur Hamam veya Hatuniye Hamamı olarak da bilinen bu hamam, kare planlı yapısıyla fenerli bir kubbe altında uzanıyor. Hamamın girişinde yer alan geniş soyunmalık bölümü, doğuya açılan soğukluk ve batıda yer alan sıcaklık bölümleriyle birleşerek, geleneksel Osmanlı hamam kültürünü yaşatıyor. Bu bölümleme ve detaylı mimari düzen, dönemin şifa ve rahatlama anlayışını günümüze taşır nitelikte.
Yeşilırmak kıyısına yakın olan bu hamam, yüzyıllar boyunca Amasya halkının buluşma ve arınma noktalarından biri olmuş. Günümüzde de hâlâ hizmet veren Yıldız Hamamı, tarihin huzurunu hissetmek ve Osmanlı döneminin sağlık ritüellerine tanıklık etmek isteyenleri bekliyor. Amasya’nın tarihî dokusunu keşfederken, Yıldız Hamamı’nda Osmanlı’nın sade ama şifalı atmosferinde bir mola vermeyi unutmayın
Mustafa Bey Hamamı
1436 yılında Yörgüç Paşa’nın oğlu Mustafa Bey tarafından inşa edilen Mustafa Bey Hamamı, Amasya’nın Osmanlı dönemine ait zarif hamam mimarisini yaşatan bir yapı. Mehmet Bey Mahallesi’nde, Mehmet Paşa Camii’nin hemen arkasında yer alan bu hamam, kare planlı tasarımı ve kubbeli yapısıyla dikkat çekiyor. İçeri girdiğinizde, Osmanlı hamamlarının klasik sıcaklık, ılıklık ve soğukluk bölümleri sizi karşılıyor. Bu bölümler, dönemin estetik ve işlevsel anlayışını yaşatarak ziyaretçilerine geçmişten bir arınma deneyimi sunuyor.
Hamamın soğukluk kısmı, kubbesi ve mermer kemerli girişiyle Osmanlı dönemine özgü zarif detaylarla süslenmiş. Geniş soyunmalık alanı, duvarlarda yer alan büyük nişler ve sıcağa doğru açılan bölüm, sıcak bir atmosfer yaratıyor. Günümüzde de hizmet veren Mustafa Bey Hamamı, Amasya’nın tarihî dokusuyla iç içe bir dinlenme ve arınma noktası.
Yörgüç Paşa Camii
Amasya’nın tarihi siluetine zarif bir dokunuş katan Yörgüç Paşa Camii, 1428 yılında dönemin önde gelen devlet adamlarından Yörgüç Paşa tarafından yaptırılmış. Osmanlı’nın erken dönem mimarisini yansıtan bu yapı, kare planlı ve ters T şeklindeki özgün tasarımıyla dikkat çekiyor. Giriş kısmında yer alan kırmızı ve beyaz mermerlerle işlenmiş kemerler, camiye hem sıcaklık hem de estetik bir derinlik katıyor. Kemerlerin taş işçiliğindeki ince detaylar, dönemin zanaatkârlarının ustalığını adeta gözler önüne seriyor.
Caminin iç kısmında yer alan mihrabın sade ama şık yapısı ve kalem işi süslemeler mekâna huzurlu bir atmosfer kazandırıyor. Girişin doğusunda yer alan ve kubbeli bir türbe olarak düzenlenen kısımda Yörgüç Paşa ve ailesinin mezarları bulunuyor. Bu zarif türbe, caminin dış yapısına mistik bir hava katarken ziyaretçilerine Osmanlı’nın zarafet anlayışını hissettiriyor.
Caminin huzurlu atmosferi ve göz alıcı taş işçiliği, Amasya seyahatinizde mutlaka görmeniz gereken bir miras olarak öne çıkıyor.
Kapı Ağa (Büyük Ağa) Medresesi
1488 yılında Sultan II. Bayezid’in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan Kapı Ağa Medresesi, Amasya’nın Osmanlı eğitim kurumları arasında kendine özgü planıyla öne çıkıyor. Klasik Osmanlı medrese yapılarından farklı olarak, Selçuklu mezar anıtlarından esinlenerek sekizgen bir planla inşa edilmiş olan medrese, dönemin eğitimine ve mimarisine dair izler taşıyor. Medrese, dört sütunun taşıdığı revaklarla çevrelenen geniş avlusu, tonozlu geçitleri ve ince işlenmiş Bursa kemerleriyle görsel bir zarafete sahip.
Medresenin güney kenarındaki yüksek kubbeli dershane, aynı zamanda mescit olarak da kullanılmış. Yapının moloz taş ve tuğladan yapılmış duvarları arasında dikdörtgen pencere ve kapılar, dönemin mimari detaylarını hissettiriyor. 1978’de restore edilerek bugünkü halini alan Kapı Ağa Medresesi, tarihte birçok ünlü alim ve müderrisin eğitim verdiği bir merkez olarak biliniyor.
Amasya’ya gelenlerin Osmanlı mimarisinin ve eğitim yapılarının ruhunu yakından hissedebileceği Kapı Ağa Medresesi, bölgenin kültürel zenginlikleri arasında yer alıyor.
Burmalı Minare Camii ve Cumudar Türbesi
Amasya’nın tarihi simgelerinden biri olan Burmalı Minare Camii, 1237 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Necmeddin Ferruh Bey ve kardeşi Haznedar Yusuf tarafından inşa edilmiş. Caminin en dikkat çekici özelliği olan burmalı minare, kıvrımlı spiral desenleriyle camiye farklı bir estetik kazandırıyor. Zamanla Amasya’nın siluetine kazınan bu minare, mimari yapısı ve taş işçiliğiyle Selçuklu estetiğini bugüne taşıyor.
Caminin hemen yanında yer alan sekizgen yapılı Cumudar Türbesi ise İlhanlı döneminde Anadolu Nazırlığı yapmış olan Şehzade Cumudar’a ithaf edilmiştir. Türbenin sade ama zarif detaylarla süslenmiş yapısı, geçmişin izlerini günümüzde de hissettiriyor. Bir dönem Şehzade Cumudar’ın mumyasının burada bulunduğu, daha sonra Amasya Müzesi’ne taşındığı biliniyor.
Burmalı Minare Camii ve Cumudar Türbesi, Amasya’da Selçuklu döneminin mimari dokunuşlarını görmek isteyenler için adeta bir hazine.
Aynalı Mağara ve Güzelce Kız Efsanesi
Amasya’nın Ziyaret beldesi yakınında yer alan Aynalı Mağara, kayaya oyulmuş anıtsal bir mezar olarak dikkat çeker. Helenistik Dönem’e ait bu mezar, güneş vurduğunda parlayan dış yüzeyi nedeniyle “Aynalı Mağara” adını almış. Ancak Aynalı Mağara’yı asıl özel kılan, Güzelce Kız Efsanesi’ne ev sahipliği yapmasıdır.
Efsaneye göre, Güzelce Kız, güzelliği dillere destan olan bir prensesmiş. Görenlerin hayranlığından kendilerini kaybettiği bu prenses, babası tarafından evlenme çağına geldiğinde, ona layık bir talip bulabilmek için ülkenin dört bir yanına haber salınmış. Ancak tek bir şart varmış: Prensesin yüzünü açıp da güzelliğine dayanabilen kişiyle evlenecekmiş. Güçlü, cesur adaylar birer birer talip olmuş fakat hiçbiri bu güzelliğin karşısında dayanamayarak geri çekilmiş. Bir gün, fakir ama yürekli bir genç cesurca prensesin peçesini kaldırmış ve o anda etrafı aydınlatan bir ışık huzmesi her ikisini de sonsuzluğa götürmüş. Halk bu iki aşığı Aynalı Mağara’da yan yana gömmüş ve mağara, prensesin güzelliği gibi parlamaya başlamış
Amasya’nın masalsı atmosferinde, bu büyüleyici mağarayı ziyaret etmek, Güzelce Kız ve cesur âşığının izlerini takip etmek isteyenler için unutulmaz bir deneyim sunuyor.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii
Merzifon’un kalbinde yer alan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii, 1666 yılında Osmanlı’nın ünlü sadrazamlarından Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından inşa ettirilmiş. İlçenin en büyük camilerinden biri olan bu yapı, Osmanlı mimarisinin klasik çizgilerini ve zarafetini yansıtır. Düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş cami, iç mekândaki geniş kubbesi ve yarım kubbeleriyle oldukça ferah bir ibadet alanı sunuyor. Caminin üç sıra hâlinde yerleştirilmiş pencerelerinden gelen doğal ışık, iç mekânda huzur verici bir atmosfer oluşturuyor.
Caminin avlusunda yer alan sekiz sütunlu ahşap şadırvan ise dikkat çekici bir güzelliğe sahip. Şadırvanın bakır külahı ve tavanında, Zileli Emin’in 19. yüzyılda yaptığı kalem işi süslemeler görülüyor. İstanbul ve Amasya gibi şehirleri betimleyen bu süslemeler, caminin sanatsal yönünü öne çıkarıyor. Ayrıca, şadırvanın yanında yer alan asırlık çınarlar, ziyaretçilere gölgelerinde dinlenme fırsatı sunarak camiye ayrı bir güzellik katıyor.
2005 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kapsamlı bir restorasyon geçiren cami, günümüzde de ibadete açık ve Merzifon’un tarihî yapıları arasında önemli bir yere sahip. Bu zarif yapı, Osmanlı dönemine ait mimari ve sanatsal güzellikleri görmek isteyenler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.
Boraboy Gölü Tabiat Parkı
Doğanın tüm sakinliği ve güzelliğiyle sizi kucaklayan Boraboy Gölü Tabiat Parkı, Amasya’nın Taşova ilçesine bağlı Boraboy köyünde, zümrüt yeşili rengiyle göz alıcı bir destinasyon. Heyelan set gölü olarak bilinen Boraboy Gölü, çevresini saran kayın, sarıçam ve kestane ağaçlarıyla doğaseverler için bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Tabiat parkı, ziyaretçilerine kamp ve piknik alanlarından yürüyüş parkurlarına, bisiklet ve gölde deniz bisikleti turlarına kadar birçok aktivite sunuyor. Ayrıca park içinde bulunan kır evleri ve bungalovlar, konaklamak isteyenler için rahat bir seçenek sunarken göle tepeden bakan yürüyüş yolları, eşsiz bir manzaraya tanıklık etmenizi sağlıyor. Özellikle doğa fotoğrafçılığı ve bitki gözlemi gibi doğa aktivitelerine elverişli olan alanda, gölde balık tutmak da mümkün. Sazan, alabalık gibi çeşitli tatlı su balıkları burada yaşamakta.
Aileler için uygun olan kır evlerinde veya bungalovlarda konaklayabilir, doğa yürüyüşleri yapabilir ya da göl çevresinde düzenlenen bisiklet ve yürüyüş rotalarını takip edebilirsiniz. Eğer kamp yapmayı tercih ederseniz çadır alanı da mevcut ve tüm bu doğal güzellikleri kucaklarken, parkta keyifle zaman geçirebilirsiniz.
Boraboy Gölü, özellikle hafta sonları huzurlu bir kaçış arayan ziyaretçilerin uğrak yeri haline gelmiş durumda. Ulaşım, Amasya merkezden 62 km, Taşova ilçe merkezinden ise 22 km mesafede. Boraboy Gölü’nün sessizliğinde doğayla baş başa vakit geçirmek ve bu yeşil cennetle tanışmak isterseniz, bu büyüleyici doğa alanı keşif için sizleri bekliyor.
Merzifon Bedesteni
Merzifon Bedesteni, 17. yüzyılda inşa edilen ve Osmanlı döneminde ticaretin merkezi olarak büyük bir öneme sahip bir yapıdır. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yaptırdığı külliyenin bir parçası olan bu bedesten, şehirdeki ticari hareketliliğin odak noktalarından biriydi. Kareye yakın planlı bu tarihi yapı, dört anıtsal kapısı ve kesme taş duvarlarıyla sağlam bir mimari örnek sunar. Bedestenin iç kısmı, birbirine sivri kemerlerle bağlanan dört kalın ayak ve kubbelerle kaplı dokuz bölümden oluşur. Bu kubbeler, yapının yüksekliğine ve estetik zarafetine katkı sağlayarak büyük bir mekân hissi yaratır.
Geçmişte dokuma tezgahları ve depo olarak da kullanılan bedesten, 2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun şekilde restore edilmiş ve yeniden hayata kazandırılmıştır. Bedesteni çevreleyen dükkanlar, Merzifon’un ticaret kültürüne dair izler taşır ve halen ticaret için kullanılan alanlar olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde de işlevini koruyan Merzifon Bedesteni, Merzifon’un tarihî dokusunu keşfetmek isteyen ziyaretçiler için mutlaka görülmesi gereken bir durak olarak öne çıkıyor.